Lynn Greer: “Fenerbahçelilik Bir Basketbol Eğlencesi Değil, Yaşam Tarzı”

Click for the English version of the interview.

2009-10 ve 2010-11 sezonlarında Fenerbahçe formasını terleten ve oynadığı dönemde takımın önemli isimlerinden birisi olan ABD’li eski basketbolcu Lynn Greer, Salon Tribünü ekibinden Baran Arslan ve Erdi Tiran’ın sarı-lacivertli forma altında yaşadığı döneme dair yönelttiği soruları yanıtladı. (Çeviri: Osman Talha Sümer)

• Bay Greer, ilk olarak hoş geldiniz. Fenerbahçe taraftarlarından oluşan Salon Tribünü ekibi olarak, sizinle röportaj yaptığımız için mutluyuz. 23 Ekim 1979 tarihinde, ABD’nin Philadelphia kentinde doğdunuz. Nasıl bir çocukluk ve gençlik yaşadınız? Basketbola başlamanız nasıl gerçekleşti?

Bir basketbol şehri olan Philadelphia’da büyüdüm. Babam da basketbol oynardı. Kolejde oynadı ve draft edildikten sonra NBA’de profesyonel olarak oynadı. Ayrıca kuzenim Lamar Greer da hem kolejde, hem de profesyonel olarak basketbol oynadı. Basketbola çok erken, yani beş veya altı yaşında babamı izleyerek başladım. Birçok çocuk ve genç liginde oynadım. Philadelphia sokaklarındaki sahalarda oynadım. Yani basketbola başlamam bu şekilde oldu.

• Carver Lisesi ve Temple College’daki serüveninizin ardından, 2002 yılındaki NBA draftında aradığınızı bulamadınız. Bu dönemi nasıl anlatırsınız?

Carver Lisesi ve Temple Koleji’nden sonra 2002 NBA draftında seçilemedim. Benim için zor zamanlardı, çünkü draft edilmeyi bekliyordum. Draft edilmek için yeterince iyi olduğumu düşünüyordum, bu nedenle o fırsatı yakalayamamış olmak benim için hayal kırıklığıydı. 2002’de draft edilmeyince Avrupa’ya geldim. Burada ilk durağım Yunanistan oldu. Draft sonrası yaşadığım öfke ve hayal kırıklıklarını alıp Avrupa kariyerime başladım ve Near East adında küçük bir takımda oynadım. Dinamo Moskova, Olympiacos, Slask Wroclaw ve Napoli gibi kaliteli organizasyonlarda oynama şansı buldum. O zamanlarda tamamen NBA’e gitmeye odaklanmıştım. Sonunda Milwaukee Bucks ile iki yıllık kontrat imzalama fırsatını yakaladım.

FC Barcelona – Fenerbahçe, 3 Aralık 2009. Fotoğraf: Josep Lago

• Bu sürecin ardından Avrupa’ya geldiniz ve başarılı bir dönem geçirdiniz. 2003-04 sezonunda Slask Wroclaw ile EuroLeague’in sayı kralı oldunuz, Dinamo Moskova ve Napoli formalarını giydiniz, 2006-07 sezonundaki Milwaukee Bucks macerasının ardından 2007 ve 2009 yılları arasında Olympiacos’ta başarılı performanslar gösterdiniz. Bu yıllara dair neler söylersiniz?

Her yıl daha da gelişmeyi ve basketbolun daha üst seviyesine çıkabilmeyi başardım. Yunanistan’da küçük bir takımla başladım, sonrasında Polonya’da bir EuroLeague takımına transfer oldum, sonrasında Dinamo Moskova, Napoli -burada İtalya Kupası’nı kazandık ve MVP seçildim- derken en sonunda Milwaukee Bucks’a gittim. Olabileceğim en iyi basketbolcu olurken geçirdiğim en iyi yıllar bu yıllardı.

• 2009 yazında ise, Bogdan Tanjević’in başında olduğu Fenerbahçe ile sözleşme imzaladınız. Transferin hikayesini anlatmak ister misiniz?

Olympiacos’taki iki yılın ardından Tanjević’in koçluğunu yaptığı Fenerbahçe ile sözleşme imzaladım. Bu benim için heyecan vericiydi çünkü koç Tanjević’in Avrupa’da önemli bir geçmişi olduğunu biliyordum. Fenerbahçe’nin de oynamak için iyi bir kulüp olduğunu biliyordum. Bu kulüp için oynama fırsatım olduğu için çok heyecanlıydım.

Žalgiris Kaunas – Fenerbahçe, 25 Kasım 2009. Fotoğraf: Robertas Dackus

• Fenerbahçe’deki ilk yılınız olan 2009-10 sezonu, EuroLeague’de Top 16’ya kalamasak da Türkiye Ligi’ni şampiyon olarak tamamladığımız bir yıldı. Sezona ve Tanjević’in sağlık sorunları nedeniyle sezon sonunda takımı çalıştıran Ertuğrul Erdoğan’ın çabasına dair neler söylersiniz?

2009-2010 sezonu ilginç bir sezon oldu. Avrupa’nın en iyi takımlarından biri olması gereken bir takımdık. Çok yetenekli oyuncularımız ve çok iyi bir koçumuz vardı. Bence o takımın sahip olduğu yetenekler ile herkesi yenebilirdik. Bazı sakatlıklar yaşadık, bu bizi en büyük hedefimizden alıkoydu ve Top 16’yı birkaç sayı ile kaçırdık. Eğer sağlıklı ve birlikte olabilseydik, o takım çok özel bir takım olabilirdi. Sonrasında koç Tanjević’in sağlık sorunları çıkınca Ertuğrul Erdoğan görevi devraldı. O gerçek bir liderdi, herkesin emeğini takdir ederdi. Bizi Türkiye Ligi ve Türkiye Kupası şampiyonluklarına ulaştırdı. Böylece yeteneğimizi ve ne kadar güçlü bir takım olduğumuzu göstermiş olduk.

• O sezonda Žalgiris Kaunas’a karşı oynadığımız son grup maçında, Top 16’yı son anda kaçırmıştık. Marcus Brown’ın o maçtaki basketinden sonra neler hissetmiştiniz?

Žalgiris ile oynadığımız ve normal sezondaki son iç saha maçımız olan maç, bizim için büyük hayal kırıklığıydı. Öncelikle o maçı kazanmalıydık. Top 16’yı son anlarda Marcus Brown’dan gelen birkaç sayı ile kaçırmıştık. Marcus Brown, EuroLeague’in en iyilerinden biriydi. Tekrar söylüyorum: Kulüp için, kendim için ve eminim ki takım arkadaşlarım için çok büyük hayal kırıklığıydı. Ancak ne zaman bir hayal kırıklığı yaşarsanız bu size enerji verir, daha fazla efor verir ve sonunda göründüğünden daha iyi olduğunuzu kanıtlama hissiyatını kazandırır.

Fenerbahçe – Cibona Zagreb, 4 Kasım 2009. Fotoğraf: Uğraş Özyurt

• Yine o sezonda Efes Pilsen’e karşı oynadığımız final serisini 4-2 kazanarak zafere uzanmıştık, özellikle kazanılan üçüncü maçtaki 14 sayılık performansınız bugün hala akıllarda. Seriye dair aklınızda kalanlar nelerdir?

Efes Pilsen ile oynadığımız final serisinin dördüncü maçında bir geri dönüşümüz vardı ve bu çok kritikti, çünkü maç çok yakındı. Bazı maçlarda çok dakika aldım, bazılarında ise oynamadım. Ancak her zaman takıma yardım etmek ve herhangi bir şekilde elimden gelenin en iyisiyle oyuna etki etmek istiyordum. Üçüncü maçta bana verilen şans, gerçek Lynn Greer’ı göstermek adına harika bir fırsattı. Maç gitti, geldi, o anlarda birebir yeteneklerimi ve üst seviyede yapmam gerekenleri göstermem adına bir fırsat doğdu, ben de bunu kullandım.

• 2010-11 sezonuna ise Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kaybederek girmiş, EuroLeague’e Top 16 aşamasında veda etmiş, ligi ise Galatasaray’a karşı şampiyon olarak tamamlamıştık. Ayrıca Türkiye Kupası’nı kazanmıştık. Siz bu sezonun sonunu ne yazık ki görememiştiniz, sizin için nasıl bir sezondu? Ocak 2011’de, kulüp tarafından yayınlanan açıklamayla takımdan ayrıldığınız duyurulmuştu. Fenerbahçe’den ayrılmanızın sebebi ne idi?

Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kaybederek başladığımız 2010 sezonuna büyük beklentilerle girmiştim. Takıma faydalı olacağına inandığım birkaç yeni oyuncumuz vardı. Koçumuz Neven Spahija olmuştu, ki bu organizasyon için iyi bir eklemeydi. Ancak ne koç, ne de organizasyon benim bu takıma daha fazla yararlı olabileceğimi düşündüler. Bu nedenle istediğim şekilde takımın bir parçası olamadım. Bana verilen şans için müteşekkirdim, yeniden oynamayı dört gözle bekliyordum, bu nedenle ayrıldım. Fakat Fenerbahçe’yi sonsuza dek seveceğim.

Lynn Greer ve Bobby Dixon, ASVEL Lyon-Villeurbanne – Fenerbahçe, 28 Ekim 2009. Fotoğraf: Philippe Merle

• Fenerbahçe’de geçirdiğiniz iki sezon boyunca Damir Mršič, Willie Solomon, Emir Preldžić, Tarence Kinsey ve Ömer Onan gibi isimlerle birlikte forma giymiştiniz. Beraber oynamaktan ve takım arkadaşlığı yapmaktan en keyif aldığınız isim kimdi?

Fenerbahçe yıllarımda Emir Preldžić, Tarence Kinsey, Ömer Onan, Damir Mršič gibi harika oyuncularla oynadım. Mršič, gördüğüm en iyi şutörlerden biriydi. Bunların dışında Oğuz Savaş, Semih Erden, Ömer Aşık, Willie Solomon ve daha birçok isim… Hatta Erbil Eroğlu ve Can Maxim Mutaf gibi gençler de vardı. Çok kaliteli oyunculardan ve gençlerden oluşan bir oyuncu grubuyduk. Özellikle bir kişiyi favorim olarak söyleyemem. Bunun dışında asla unutamayacağımız bir kardeşliğimiz olduğuna inanıyorum.

• Fenerbahçe forması altında oynadığınız en unutulmaz maç ve saha dışında yaşadığınız en ilginç olay neydi?

Fenerbahçe kariyerimdeki en unutulmaz anlar, Türkiye Ligi şampiyonluğuna oynamak ve Abdi İpekçi Arena’da şampiyonluğu kazanmaktı diyebilirim. Fenerbahçe taraftarlarının desteği inanılmazdı. Bu bir eğlence değil, basketbol eğlencesi de değil, Fenerbahçe taraftarı olmak bir yaşam tarzı. Bu bir kültür, bir aile. Çocuklar birer Fenerbahçe taraftarı olmak için büyüyorlar. Tüm kulüpler güzeldir elbette ancak Fenerbahçe taraftarı en iyisi, ve öyle de kalacak.

Lynn Greer: “Fenerbahçelilik Bir Basketbol Eğlencesi Değil, Yaşam Tarzı”” için bir yorum

Yorum bırakın