Pete Williams: “Türkiye Benim İkinci Evim”

Click for the English version of the interview.

Türkiye’de geçirdiği 12 yıl ve Fenerbahçe’de oynadığı iki sezon boyunca pota altında rakiplerine göz açtırmadı, spektaküler smaçlarıyla Spor Sergi tribünlerini ayağa kaldırdı. 1987’den 1989’a kadar Fenerbahçe formasını giyen ABD’li eski basketbolcumuz Pete Williams, Salon Tribünü ekibinden Baran Arslan ve Erdi Tiran’ın sorularını yanıtladı. (Çeviri: Osman Talha Sümer)

• Sayın Williams, ilk olarak “hoşgeldiniz” demek istiyoruz. Salon Tribünü ekibi olarak röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. 1963 yılında Harbor City, California’da doğdunuz. Liseyi Walnut, California’daki Nogales High School’da okudunuz. Bize çocukluk yıllarınızdan ve basketbola başlama hikayenizden bahsedebilir misiniz?

Çocukluğumu iki erkek kardeşimle birlikte geçirdim. Birisi benden iki yaş büyüktü, diğeri de benden iki yaş küçüktü. Basketbola yedi yaşında, büyükbabamın garajında asılı olan bisiklet tekerleğine şut atarak başladım.

• Kolej yıllarınızı 1981-83 yıllarında Mt. San Antonio College’da, sonraki iki senede de Steve Kerr’ün oynadığı Arizona’da geçirdiniz. 1985 NBA Draft’ında Denver Nuggets tarafından seçildiniz ve iki sene boyunca bu ekipte oynadınız. ABD’de oynadığınız dönem sizin için nasıldı, kendinizi hangi alanlarda geliştirdiniz?

Kolej yıllarımı çok seviyordum. Mt. San Antonio güzel bir okuldu ve orada çok iyi oyuncularla birlikte oynadım. Arizona Üniversitesi’ne gitmek, kesinlikle hayatımda verdiğim en iyi karardı. NBA deneyimimden keyif aldım, ancak olması gerektiği kadar da alamadığımı düşünüyorum. Yaşım ilerledikçe NBA yıllarıma daha müteşekkir olduğumu söyleyebilirim. En büyük gelişimim fiziksel olarak güç kazanmaktı. Hiçbir zaman iri ve çok fizikli bir oyuncu olamayacaktım, yine de ince bir fiziğe sahip olmama rağmen bana çok faydası olan bir dayanıklılığa sahiptim.

• 1987’de Türkiye’ye gelişinizin Yiğiter Uluğ’un kaleminden çıkmış özel bir hikayesi var, aynı soruyu röportaj yaptığımız bir diğer isim olan arkadaşınız Larry Richard’a da sorduk. Avrupalı basketbol adamları, o sene Loyola Marymount Üniversitesi’nde düzenlenen etkinlikte kendileri için uygun oyuncular arıyordu. Kendini göstermek isteyen oyunculardan 150 dolar isteniyordu. Siz bu etkinliğe katılmış, parası olmayan Larry Richard’ın da ücretini vererek ona yardım etmiştiniz. O gün Fenerbahçeli yöneticilerle 130 bin dolar karşılığı anlaşmıştınız, Richard da Eczacıbaşı ile sözleşme imzalamıştı. Bu hikayeyi ayrıca sizin bakış açınızdan dinlemek isteriz.

Öncelikle, hiçbir zaman 130.000 dolarlık bir teklif almadım. 70.000 dolara imza attım ve aldığım tüm para buydu. Larry benim kan kardeşim gibidir, bu nedenle ona yardım etmek için her şeyi yapardım. Yaz liginde Loyola Marymount’ta beraber oynuyorduk ve Larry lig ilerledikçe daha da gelişim gösterdi. Larry, Fransa’dan bir takımla çok cüzi bir miktar paraya anlaşmak üzereydi. Tanrı’ya şükürler olsun ki Eczacıbaşı ondaki potansiyeli fark etti ve Türkiye’ye gelmesi için daha iyi bir teklif sundular.

Williams, Eczacıbaşı’ndan Tamer Oyguç ve Yusuf Erboy’un üzerinden smacı vuruyor. Kaynak: twitter.com/elkatipzade1907, Orçun Başaran

• Fenerbahçe’deki ilk yılınız olan 1987-88’de Türkiye Ligi’nin normal sezonunu lider olarak bitirmiştik. Tıpkı Eczacıbaşı’na yenildiğimiz Cumhurbaşkanlığı Kupası finali gibi, play-off’lar bizim için o kadar şanslı geçmemişti. Yarı finalde Çukurova Sanayi’ye karşı oynadığımız ikinci maçın son saniyesinde, rakip oyuncu Larry Spriggs’in orta sahadan fırlattığı top sayı olmuştu ve hayallerimiz yıkılmıştı. O gün Spor ve Sergi Sarayı’nda olan Fenerbahçeli oyuncular ve taraftarlar için travmatik bir andı, hatta maçın sonrasında büyük olaylar çıkmıştı. Öncelikle o sezona, daha sonra o maça dair neler anlatmak istersiniz?

Harika bir normal sezon geçirmiştik fakat play-off’larda işler istedğimiz gibi gitmedi. Spriggs’in o şutu soktuğu anı hala hatırlıyorum. Herkes için şok ediciydi. Spor Sergi’de çok büyük bir kaos vardı. Ertesi gün gazetelere baktığımda insanların yüzündeki acıyı ve nefreti görebiliyordum.

• Kulübümüzdeki ikinci sezonunuz ise takım adına maalesef daha sönük şekilde geçmişti. Ligin normal sezonunu beşinci bitirmiş, Koraç Kupası’nda Sırp ekibi Kızılyıldız’a karşı varlık gösteremeden elenmiştik. Sezon ortasında koç değişikliği yaşanmış, play-off’lardaki hakem yönetimi çok tartışılmıştı. Sizin açınızdan nasıl bir sezondu?

İkinci sezonumuz, ilk sezonumuz kadar başarılı değildi. Play-off’larda ilerleyebilmek için yine şansımız vardı, ancak elimdeki kırık sebebiyle çok zorluklar yaşıyordum. O zamanlar elimi rakiplerin vurması için bir hedef gibi hissediyordum, yine de tüm o acıya rağmen pes etmeyecektim. En nihayetine baktığımızda, aldığımızdan çok daha iyi sonuçlar almamız gerekiyordu.

• 1989 yazında Fenerbahçe’den ayrılarak ezeli rakibimiz Galatasaray ile sözleşme imzaladınız. Kulübümüzden ayrılmanızın sebebi takımın aradığı başarıya ulaşamaması mıydı, yoksa başka bir sebep mi vardı?

İkinci sezonumda bazı maddi sorunlar vardı. Almam gereken parayı alamadım ve ayrıldım. Ancak tüm bu para sorunlarına rağmen Fenerbahçe’den ayrılıp Galatasaray’a gitmek kolay değildi. Fenerbahçe’deki tüm çılgınlıklara rağmen burada oynamaktan hep zevk aldım. Her ne kadar onlara karşı oynarken ıslıklanmayı sevmesem de sebebini anlayabiliyorum.

Kaynak: basketfener.blogspot.com

• Fenerbahçe’nin sarı-lacivertli formasını giydiğiniz iki sene boyunca Ali “Aliço” Limoncuoğlu, Hakan Artış, Necdet Ronabar ve Fatih Özal gibi Türk oyuncularla aynı takımda oynadınız. Beraber oynamaktan en keyif aldığınız oyuncu kimdi? Takım arkadaşlarınızla ilişkileriniz nasıldı?

Erman Kunter favorimdi. O, sahada her şeyi yapabiliyordu. Tüm takım arkadaşlarımla aram iyiydi. Çok çalıştığımı ve bencil birisi olmadığımı biliyorlardı, bu nedenle hiçbir zaman problem yaşamadık.

• Fenerbahçe’de oynadığınız en unutulmaz maçı ve saha dışında yaşadığınız en ilginç olayı hatırlıyor musunuz?

Unutulmaz olarak sadece bir maçı söyleyemem aslında, ancak Türkiye’ye geldikten kısa süre sonra İzmir’de bir turnuvaya katılmıştık ve o turnuvada iyi bir performans sergilemiştim. Sanırım bir maçta kırk üç sayı atmıştım. O turnuva sonrasında başka bir turnuva için Ankara’ya gitmiştik. Salona adım attığım anda insanların “Williams Williams” tezahüratlarını hatırlıyorum. Benim kim olduğumu nereden bildiklerini anlamaya çalışıyordum. Fenerbahçe’nin ne kadar büyük bir kulüp olduğunu o gün anlamıştım. Oradaki insanlar, İzmir’deki turnuvada yaptıklarımla ilgili her şeyi biliyorlardı. Bu muhteşem bir şeydi.

Saha dışındaki en ilginç şey ise İstanbul’da araba kullanmaktı. Her gün bir maceraydı, bazen stresliydi de, ancak hiç kaza yapmadım. (gülüyor)

İzmir Fuar Kupası şampiyonu Fenerbahçe’de Williams, 15 numaralı formasıyla. Kaynak: twitter.com/FBTarihiOrg

• Körfez Savaşı’nın ABD’li oyuncular üzerinde yarattığı paniğe rağmen Larry Richard ile birlikte ülkeyi terk etmediğiniz 1990-91 sezonunda Tofaş SAS forması giyiyordunuz ve Türkiye Ligi final serisinde şampiyonluğu Fenerbahçe’ye kaybettiniz. Eski takımınıza ve arkadaşınız Richard’a kupayı kaybettiğinizde neler hissettiniz?

Finallerde Fenerbahçe’ye kaybetmek beni çok üzmedi. Onlar Larry (Richard), Hüsnü (Çakırgil) ve Levent (Topsakal) ile birlikte çok büyük favorilerdi ve öyle de olmalılardı zaten. Yine de onlarla savaştık ve seriyi beşinci maça, Antalya’ya taşıdık. Tüm baskı onların üzerindeydi ancak haklarını vermek gerekiyor ki sahaya çıktılar ve final maçını domine ettiler.

• Uzun yıllar geçirdiğiniz Türkiye’deki basketbolseverlerin aklında çok uzak mesafelerden potaya uçmanızla, ters smaçlarla ve bloklarla yer etmiş bir isimsiniz. Hatta lakabınız “Örümcek Adam”dı. Bu atletizmi ve yeteneğinizi neye borçlusunuz?

Koşma ve sıçrama yeteneğimin sadece Allah vergisi olduğunu söyleyebilirim. Bu alanlarda kendimi geliştirmek için özel bir çalışmam olmadı. Ayrıca çok hızlı sıçrayabiliyordum, bu da benim için çok önemli bir avantajdı.

• Kader, yakın dostunuz olan Larry Richard ile yollarınızı birçok kez kesiştirdi ama yabancı sınırının da etkisiyle, aynı takımda oynayamadınız. Türkiye’de birlikte forma giyme şansını bulabilseydiniz neler yapabilirdiniz?

Çalışma ahlakımızdan dolayı Larry ile birlikte çok başarılı olabilirdik fakat bize pota altında alan açacak iyi dış atıcılara ihtiyacımız olurdu. En iyi performanslarımızı sergilememiz için birbirimizi çılgınlar gibi motive edebilirdik. Eğer aynı takımda olsaydık diğerlerine alacak pek ribaund da bırakmazdık.

Pete Williams, yakın dostu Larry Richard ile. Kaynak: twitter.com/MeteAktas76

• Fenerbahçe, sizin döneminizde maçlarını şu an kongre merkezi olarak kullanılan Spor ve Sergi Sarayı’nda oynuyordu. Bu salon modern veya görkemli değildi ama Türkiye’de basketbolla ilgilenmiş herkes için özel bir yere sahipti. Yabancı bir oyuncu olarak, oradaki atmosfer ve Fenerbahçe tribününün desteği sizce nasıldı? Taraftarların sizin için hazırladığı “You Are Magic Pete Williams” pankartını hatırlıyor musunuz?

Spor Sergi eski ama oldukça gürültülü bir salondu, ancak orada çok güzel anılarım var. Maç oynanırken salonda etrafta uçan güvercinler görmek oldukça komikti. Fenerbahçe oynarken salonda oluşan atmosfer çılgındı. “Magic Williams” pankartını çok seviyordum. O pankartı kim hazırladıysa teşekkür ediyorum, benim için çok özeldi!

• Ülkemizde uzun yıllar geçirmiş bir Amerikalı olarak Fenerbahçe’de yaşadıklarınız, Türk halkı ve ülkemiz hakkında neler düşünüyorsunuz? Ülkemizle şu anki ilişkiniz nasıl, basketbolu bıraktıktan sonra burayı ziyaret etme şansı buldunuz mu?

Fenerbahçe için oynamak inanılmaz bir deneyimdi çünkü herkes beni tanıyordu. Bunu çok iyi anlıyorum ve zamanında bana verilen bu şans için minnettarım. Türk insanına ve Türkiye’ye karşı çok büyük bir sevgim var. Türkiye benim ikinci evim. Larry ve ben 2019’un Nisan ayında Türkiye’ye tekrar gelmiştik. Türkiye’ye son gelişimin ardından yirmi yıl geçmişti o zaman. Oradaki herkes tarafından inanılmaz derecede iyi karşılandık ve misafir edildik!

• Basketbolu Türkiye’de bıraktınız. Bunun ardından iş hayatınızı nasıl inşa ettiniz? Sporla, özellikle de basketbol ile bağlantınızı korudunuz mu?

Basketbolu bıraktıktan sonra hukuk alanına yöneldim. San Bernardino County Şartlı Denetim Departmanı’nda çalışıyorum. Yedi yaşından beri basketbol oynayan bir çocuk babası olmak, basketbola bağlı kalmamı kolaylaştırdı. Ona yedi yaşından, liseye başladığı on dört yaşına kadar koçluk yaptım. Sonrasında ise sadece tribünde oturup onu destekleyen gururlu bir baba oldum.

• İmkanların sınırlı olduğu 80’ler ve 90’ların ardından Fenerbahçe, 2000’li yıllarda yatırımını büyüterek Avrupa basketbolunda söz sahibi kulüplerden birisi haline geldi ve 2017’de EuroLeague kupasını kazandı. Fenerbahçe’yi takip etme imkanınız oluyor mu? Kulübün yaşadığı gelişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Basketbolun Türkiye’de böylesine büyük bir yere sahip olmasından çok etkilendim. Şimdilerde çok büyük salonlara sahipler. Larry ve ben, iki yıl önce Türkiye’ye geldiğimizde Fenerbahçe Ülker Arena’yı da gezmiştik. Çok güzel bir salon. Bugünlerde basketbolcuların kazandıkları paralar sıradışı! Fenerbahçe’yi takip ediyorum ve EuroLeague’deki başarılarının her zaman farkındayım!

• Salon Tribünü ekibi adına, bize vakit ayırıp bu röportaja katılımınızdan dolayı teşekkür ederiz. Son olarak, bu röportajı okuyan Fenerbahçelilere ve Türk basketbolseverlere mesajınız nedir?

Fenerbahçe’deki harika anılarım için minnettarım. İkinci yılımdaki parasal sorunlara rağmen hiçbir zaman kırgın değildim. O konuları geçtik gitti. Türk basketbolseverlerin takımlarına olan saygı ve tutkusunu görmek beni gülümsetiyor. Taraftarlar takımlarının kazandığı başarılarda büyük rol oynar, umarım hepiniz bu inanılmaz ruhla desteğe devam edersiniz! Kendinize dikkat edin! Hepinizi çok seviyorum! “En büyük Fener!”

Pete Williams: “Türkiye Benim İkinci Evim”” için bir yorum

Yorum bırakın