Ferhat Oktay: “Birbirimize Bağlıydık, Çok Özel Günlerdi”

1987 ve 1993 yılları arasında, iki ayrı dönemde formasını giydiği Fenerbahçe’mizde, 1991 yılındaki lig şampiyonluğunun mimarlarından olan Ferhat Oktay, bir oyuncu ve taraftar olarak sarı-lacivertli renklere duyduğu aidiyeti Salon Tribünü ekibinden Baran Arslan ve Erdi Tiran’a anlattı.

Ferhat Ağabey, öncelikle hoşgeldiniz. Röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için, Salon Tribünü ekibi adına sizlere teşekkür ederiz. 1963 yılında dünyaya gelen bir basketbolcu olarak çocukluk ve gençlik yıllarınızı nasıl geçirdiniz? Basketbola başlamanız hangi kulüpte, ne şekilde gerçekleşti?

İlk olarak TED Kolejliler’de başladım, ondan sonra Şekerspor’a geçtim, oradan 16 yaşındayken Efes Pilsen’e geldim. Ondan sonra da Fenerbahçe’ye geldim.

1981-1986 yıllarında Efes Pilsen’de geçirdiniz, 1986-87 sezonunda ise Nasaş’ta oynadınız. Bu süreçte kendinizi yüksek üçlük yüzdeniz ve iyi savunmanız ile gösterdiniz, Efes Pilsen’le iki Türkiye Ligi şampiyonluğu ve bir Cumhurbaşkanlığı Kupası zaferi yaşadınız. Bu yıllara dair neler söylersiniz?

O dönemde bütün iyi oyuncular Efes Pilsen takımındaydı. Rahmetli Doğan Hakyemez başta olmak üzere Billy Levis, Mehmet Döğüşken.. Kimi arıyorsan orda oynuyorlar. O dönemin genç oyuncusu olarak orada oynamak zordu ama biz orada tedrisattan geçtik. sonra da Efes’in ikinci takımı kuruldu, Nasaş. Bizi oraya verdiler, Doğan Hakyemez ile beraber gittik. O menajer, biz oyuncuyduk. Bir sene sonra da Fenerbahçe’ye gittik.

1987 yazında ise güçlü bir kadro kurmak isteyen Fenerbahçe’ye transfer oldunuz. Sarı-lacivertli renklere bağlanmaya hikayenizi ve takıma alışma sürecinizi anlatabilir misiniz?

Ben zaten fanatik bir Fenerbahçeliyim. O zaman Doğan Hakyemez de menajer olmuştu. Fenerbahçe’ye diğer takımların önerdiği ücretlerin dörtte birine gittim. O zaman Salat (Büyük Salat Tekirdağ Basketbol Kulübü), Salat Yağları vardı, bana 200 bin lira teklif ettiler, 40 bin liraya Fenerbahçe’ye geçtim. Onun için o zamanın yöneticileriyle, sorumlularıyla hiçbir zaman para pul konuşmadık. Hiçbir zaman olmadı yani. Fenerbahçe, her zaman Fenerbahçe’dir.

Ağabey, eskiden bir de kulüpçülük olunca haliyle böyle oluyor.

Yine oyuncu olsam boş kontrata imza atarım. Sorun olmaz yani. Ne maaş, ne para, ne de pul. Fenerbahçe ile hiçbir zaman sorunumuz olmadı, verirlerse aldık, vermezlerse istemedik. O jenerasyonda hepimiz öyleydik. Ben altı yedi ay maaş almadığımı biliyorum ve hatırlıyorum, hiç de sıkıntı çıkarmadım. İşin içinde Fenerbahçe olunca, bizde ötesi yok. O formayı taşımak büyük bir onur.

Ferhat Oktay ve Fatih Özal. (Kaynak: twitter.com/SporSergi)

İlk sezonunuzda ligi lider bitirsek de, play-off maceramız yarı finalde, Çukurova Sanayii karşısında Larry Spriggs’in mucizevi son saniye üçlüğü ile son bulmuştu. Sezon ve o an, sizin için nasıldı?

O zaman, o ligleri de kazanırdık da, orada başka faktörler devreye girdi. Biz mesela Galatasaray’ı üç defa yendik, hem de farklı şekilde. Ama Galatasaray şampiyon oldu. Paşabahçe’ye yenildik, bir defasında Çukurova maçında Larry Spriggs son saniyede orta sahadan attı. Orada bir kısmetsizlik oldu. Yoksa bahsi geçen sezonları kazanırdık. Namağlup bitirdik, elendik, garip garip durumlar oldu.

Spriggs’in üçlüğünü röportaj yaptığımız diğer takım arkadaşlarınıza sorduğumuzda, en üzüldükleri anın o olduğunu söylemişlerdi.

Yine kabahat bizde, biz normal oyunumuzu oynayamadık. Bir şeyler oldu, değişik faktörler devreye giriyor.

1988-89 ve 1989-90 sezonlarında play-off’larda yine istediğimizi alamamıştık ama 1990 yılının Cumhurbaşkanlığı Kupası’nın sahibi olmuştuk. Bu başarıya dair neler söylersiniz?

O anda yaşananların değeri şimdi anlaşılır. Fenerbahçe orada şampiyon oldu, çıtayı daha ileriye götürdü. EuroLeague’lere kadar geldi, Avrupa’nın şampiyon takımlarından bir tanesiyiz. İnternete bakıldığı zaman, basketbol takımı dünyanın en fazla etkileşim alan takımlarından, markalarından bir tanesi. Takımımızı oradan buralara getiren herkese; başkanlardan, yöneticilerden, sporculardan malzemecilere kadar herkese teşekkür etmek lazım. Ve en önemlisi taraftara teşekkür etmek lazım, onlar olmasa o da olmaz.

Fenerbahçe taraftarıyla vardır ve var olmuştur.

Bunun bilincinde olan oyuncular kalıcı oluyor. Bunun bilincinde olmayanlar da hiçbir zaman tutunamamıştır.

Size ve beraber forma giydiğiniz, röportaj yaptığımız isimlere de aynı cümleleri kuruyoruz. Eğer bu takım bugünlere gelip marka olmuşsa, burada sizlerin payı oldukça fazladır. Gelecek nesile sizin isimlerinizi hatırlatmak için de bu çalışmayı yapıyoruz.

Çağ değişti artık, her şey internet üzerinden ilerliyor. İnternette görmediğine kendi çocuğun bile inanmıyor, maalesef öyle. Sen istediğin kadar anlat. Hiç kimse seni dinlemiyor, internette görürse inanıyor. Ne yapalım kardeşim, çağ buralara geldi artık. Burada oynayan arkadaşlar, nerede oynadığının bilincinde olsun.

Fenerbahçe bizim için özel bir şey, açıkçası benim hayatımda özel. Bizim evde yatak çarşafları bile Fenerbahçeli, ciddi söylüyorum. Eskiden maça gidiyordum, artık maça da gidemiyorum yani. Her futbol maçına gidiyordum. Üç dört seneden beri gidemiyorum. Gidemiyorum derken, heyecanlanıyorum. Heyecanlanınca kalbim hızlı çarpıyor ve kendimi kötü hissediyorum. Yoksa evde de dekoderi iptal ettim. Seyredemiyorum, heyecanlanıyorum, sinirleniyorum.

Hatta komik bir olayımı anlatayım, 30 yıllık evliyim. Üç defa Fenerbahçe yüzünden hanımla boşanma seviyesine geldik. Ciddi söylüyorum, beni sinir ediyor. Geliyor, oturuyor. “Vay şöyle oldu, böyle oldu” diyor. Ciddi kavga ettik. Bu yüzden dolayı karar aldık, dekoderi iptal ettik. Yoksa sürekli kavga ediyorduk.

Bir de atçı olduğum için böyle şeylere çok inanıyorum. Biz gol attık mı, salona kimseyi sokmam, kimseyi oturtmam, yerini değiştirtmem. Böyle garip garip totemlerim vardır. Bu sefer de evde kavga çıkıyor. Mesela maçı seyretmiyorum, televizyonun köşesinde 1-0 yazıyor ya, benim olduğum yerde o kanalı kimse değiştiremez Değiştirtmem yani, ne olursa olsun.

Ve Fenerbahçe’deki son sezonunuz, tarihimizin unutulmaz sezonlarından birisi… Antalya’da oynanan final serisi son maçında Tofaş SAS’ı mağlup etmiştik ve şeytanın bacağını kırarak 1990-91 sezonunun Türkiye Basketbol Ligi şampiyonu olmuştuk. Şampiyonluk ve o maçta yaşananlar sizin için ne ifade ediyordu?

Çetin Hocam (Çetin Yılmaz), kendisine saygılarımızı da sunalım, kendisi aslında çok duygusal bir insan. İnsanlar onu tanımaz, çok duygusaldır, çok düzgün bir insandır. Adam gibi adamdır, basketbolu da çok iyi bilir ama insanlık öğelerini çiğnemez. Orada da öyle bir konuşma yaptı, çok duygusal bir konuşma olmuştu. Hepimizi ağlattı, iyi bir motivasyon yaratmıştı takımımızda. Ama Çetin Hoca zaten öyledir, çok iyi bir insan, kendisini tanımak lazım. Genç antrenörler, Çetin Hoca’yı veya Aydın Ağabey’i (Aydın Örs) örnek alsalar Türkiye’de basketbol ilerler. Şimdikilerin hepsi kazanmaya endeksli. “Kazanayım ama nasıl kazanırsam kazanayım” kafasındalar. Onların zamanında öyle bir şey yoktu. Hak edeni oynatırlardı, yani şimdikiler pek öyle değil.

Şimdi olay şuna döndü: O menajerin adamı, bu bilmem kimin amca çocuğu, bilmem kimin dayı oğlu… Bunlar doğrulardır, ama eskiden bu yoktu. Ben kendi oyunculuğumda yaşamadığım problemleri şimdi oğlumla yaşıyorum, benim oğlum da (Alp Oktay) İTÜ’de basketbol oynuyor.

Kaynak: twitter.com/FBTarihiOrg

1991-92 sezonunu Fenerbahçe’den ayrılarak, Çukurova Sanayii’de geçirmiştiniz ve belki de aradığınızı bulamamıştınız. Sonrasında ise 1992-93 sezonu için Fenerbahçe’ye geri dönmüştünüz. Bu bir senelik ayrılığın sebebi neydi?

Sebebi şuydu, o zaman sözleşmem iki yıllıktı. Fenerbahçe’nin de takım kuracak bir şeyi yoktu. Daha doğrusu Doğan Hakyemez geldi, bana dedi ki “Ferhat, seni satalım, bu adamlar iyi para veriyor, aldığımız parayla finanse edelim, sonra geri alırız”. Ben de “İyi, giderim” dedim, gittim yani. Kulüp transferimden iyi bir para almıştı. Takımı finanse ettiler, ne olacak, Fenerbahçe “Git” derse gideriz, “Gel” derse geliriz. Yani ben kendim gitmedim, para için gittim, onlar o süreçte cidden iyi bir para aldılar.

Fenerbahçe yıllarınızın ve basketbol kariyerinizin son senesi olan 1992-93 senesi, takımımızın lig ikinciliği ile sonuçlanmıştı. Aktif sporculuğu Fenerbahçe’de bırakmanın sizin için anlamı nedir?

O zaman da bana başka takımlardan bir sürü teklif geldi. Ama ben kabul etmedim. Çünkü benim kriterlerime göre, Fenerbahçe’den sonra profesyonel olarak başka yerde oynanmaz. O zaman 29 yaşında idim, o zaman kendi kendime “Ben iş hayatına atılayım, daha basketbol falan oynamam” dedim. Oynarsam da amatör takımlarda oynarım diye düşündüm, öyle bıraktım yani. O saatten sonra gidip başka bir takımda oynamak, isim vermeyeyim, alınırlar, bana doğru gelmezdi.

1992-93 sezonunda Fenerbahçe Erkek Basketbol Takımı. Ferhat Oktay, 11 numaralı formasıyla.

Çubuklu forma altında, toplam beş sezonda Ali Limoncuoğlu, Pete Williams, Levent Topsakal gibi isimlerle beraber oynadınız. Beraber oynamaktan ve takım arkadaşlığı yapmaktan en keyif aldığınız isim kimdi?

Valla bizim zamanımızda öyle bir şey yoktu. Hepimiz aile gibiydik, her şeyimizi bilirdik, özellerimizi bilirdik. Saha dışında hep beraberdik, ailecek görüşürdük, yani hiç öyle bir şey yoktu. Hepsiyle çok mutluydum. Bütün arkadaşlar birbirlerine o kadar bağlıydı ki, çok güzel günlerdi. Herkes idmana bir, bir buçuk saat önce gelirdi ki soyunma odasında gırgır olsun, gülelim, eğlenelim. Öyleydi yani.

Fenerbahçe çatısı altında oynadığınız ve sizde en çok iz bırakan maç hangisiydi?

Sanıyorum Ankara’da Galatasaray’la oynamıştık, maçta kavga çıkmıştı. Erman Kunter ile Paul Dawkins kavga etti. Sanıyorum Cumhurbaşkanlığı Kupası’ydı, Galatasaray 10 sayı farkla öndeydi ve maçta kavga çıktı. Maç bir buçuk iki saat boyunca durdu, ondan sonra onları yendik. İki buçuk dakikada farkı eritip maçı kazandık, o maç benim için çok önemliydi. Galatasaray’ı 3-0 yaptık, adamlar sonra şampiyon oldu. Bir sürü maç var, hakikaten birden sorunca aklıma gelmiyor. Fenerbahçeli hangi maçı hatırlar? Tabii ki Galatasaray maçlarını hatırlar, ben şimdi neyi hatırlayayım? Bütün sezon oturuyorduk, yatıyorduk, “Galatasaray’ı yenelim” diye bekliyorduk. Galatasaray’ı bir yenelim, dünyalar bizim olurdu.

Ayrıca bu süre zarfında saha dışında yaşadığınız en ilginç veya unutulmaz olayı anlatmanız mümkün müdür?

Baba Necdet (Necdet Ronabar) ile çok anımız var, Aliço (Ali Limoncuoğlu) ile var, Erman Kunter ile var… Hangi birini anlatayım… Halil Hoca (Halil Dağlı) ile var. Çok var ama internette anlatılacak konular değil (gülüyor). Kitap yazacağım, orada anlatacağım.

Basketbolu bırakmanızın ardından hayatınıza nasıl devam ettiniz, kendinize nasıl bir yol çizdiniz?

Basketbolu bıraktıktan sonra iş hayatına başlamıştık. Tekstil sektörü falan, öyle devam ettik.

Fenerbahçe döneminize dair “keşke” dediğiniz bir şey oldu mu?

Şu oldu: Keşke Fenerbahçe’ye daha önce gitseydim. Fenerbahçe beni Efes Pilsen’e geldiğim zaman da istemişti, halen bile kendi kendime “Keşke o zaman gitseydim” derim. Yani o zaman daha iyi olurdu. Aliço benden önce geldi, ayrıca biz onunla aynı okuldanız, ben Efes’e geldim, o Fenerbahçe’ye gitti. Halbuki ben önce Fener’e gelseydim daha iyi olurdu.

16 Eylül 1989, Karşıyaka Turnuvası şampiyonu Fenerbahçe. (Kaynak: twitter.com/FBTarihiOrg)

Fenerbahçe’miz, sizin yıllarınızda maçlarını Spor ve Sergi Sarayı ile Abdi İpekçi Spor Salonu’nda oynuyordu. Spor Sergi’deki atmosfer ve her iki salondaki müthiş taraftar desteği, sizin için neler ifade ediyordu? Özellikle Efes Pilsen ve Galatasaray’a karşı oynanan maçlarda dair neler söylersiniz?

Biz Sergi Sarayı’nda hiç kaybetmedik, maçlarımızdan önce Sergi Sarayı’ndan Radyoevi’ne kadar kuyruk olurdu. Taraftar orayı dolduruyordu, salon yakındı ve merkezi yerdeydi. Ne zaman Abdi İpekçi’ye geçtik, işin büyüsü bozuldu. Yani Spor ve Sergi Sarayı varken pek kaybetmiyorduk. Senede bir maç kaybediyorduk, belki iki tane kaybediyorduk. Onun dışında hiç kaybetmiyorduk.

Kulaklarını da çınlatalım, Ferhan Baras ve Murat Yosmaoğlu ağabeylerimizle röportajlar yaptık. Spor Sergi için “Basketbolun mabedi” demişlerdi.

Tabii, Sergi Sarayı’nda Fenerbahçe ve Galatasaray zor maç kaybediyordu. Galatasaray da zor kaybediyordu, bunu da söylemek isterim. Mesela Beşiktaş da orada kendi döneminde zor kaybediyordu. Taraftar orayı dolduruyordu ve orası sadece Fenerbahçe için değil, her takım için mabeddi. Beşiktaş’ın da orada çok maç kazanmışlığı vardır.

Kızılyıldız ve Partizan için Pionir Salonu neyse, Panathinaikos için OAKA neyse, Olympiacos için Barış ve Dostluk Salonu neyse, Fenerbahçe için de, bizlere göre, Spor Sergi ve Abdi İpekçi odur.

Abdi İpekçi için bir şey diyemem. Abdi İpekçi’de tribünler sahaya uzaktı, çok fark vardı, neredeyse 40-50 metre fark vardı, arkası boştu. Ama Spor ve Sergi Sarayı öyle değildi. Topu çıkarırken taraftar sana dokunuyordu. Spor ve Sergi Sarayı çok farklı bir olay, mesela ben oyuncuyken Abdi İpekçi’de oynamayı hiç sevmezdim. Sergi Sarayı’nda topu çıkarıyorsun, arkanda amigo duruyor, taraftar duruyor. Adam sana bir metre uzaklıkta, orada. Şimdi bizim Ülker Sports Arena’yı düşün, en üst tribünden bağırsan ne olur? Kendini atsan kimse görmez. Yani çok farklı. Fenerbahçe şu anki haliyle, o günkü taraftar ortamında, Sergi Sarayı’nda oynasa kolay kolay maç kaybetmez.

Kaynak: Paşalı Birol Arşivi

Fenerbahçe, 2000’li yıllarda büyük bir atılıma geçerek, 2017’de ülke basketbolunun en büyük başarısı olan EuroLeague şampiyonluğunu kazandı ve tüm bu süreç, kulübümüzü “Türk basketbolunun lokomotifi” haline getirdi. Bu sürece ve eğer takip ediyorsanız, takımın bu sezonki durumuna dair neler söylemek istersiniz?

Vallahi Aziz Yıldırım ve yönetimi, Fenerbahçe’de basketbolu her zaman destekledi ve lokomotif haline getirdi. Şimdi Aziz Yıldırım’ın yaptığı işler olmasa, tamam, şimdi Ali Koç devraldı ama yirmi yıldan beri bunu getiren başkan, yönetim ve insanlar vardı, unutmayalım. Aziz Başkan’ın zamanında çok büyük zorluklara karşı EuroLeague şampiyonu olduk. Adam Divan Kurulu’nda harcanan paralara karşı çıkanlara göğüs gererek bu takımları kurdu ve şampiyon yaptı. Aziz Başkan ve yönetimi, burada büyük iş çıkarttılar. Bu kısmı üstüne basa basa söylemek ve belirtmek isterim. Kimse yadsımasın, Fenerbahçe’de ciddi emekleri ve alın teri var. Aziz Başkan’ın yaptıkları unutulmaz.

Tamam, Ali Bey devam ediyor, başarılı olsun. Fenerbahçe’ye hizmet eden, tuğla koyan herkesin bizim başımızın üstünde yeri var. Ama Aziz Başkan ve yönetimini hiç kimse gözardı etmesin. Fenerbahçe’ye inanılmaz katkıları var, ve alın terleri var, emekleri var. Bu işler kolay değil, futbol takımı başarısız giderken bir takımı bu zorluklar içinde EuroLeague şampiyonu yapmak kolay değil, çok zor yani. Aziz Yıldırım bence efsane başkandır, yani benim için öyle.

Böyle makamlarda olan herkes eleştirilir. Ali Koç da gittiği zaman eleştirilecek. Eleştirilmeyecek kimse yok. İcraat yapan herkes eleştirilir. Ama bir de vicdan diye bir şey var. Yani, bu adam (Aziz Yıldırım) bu kulübü nereden aldı, nereye getirdi. Üniversitesini yaptı, salonunu yaptı, takımını yaptı, tesislerini yaptı, orayı yaptı, burayı yaptı… Bütün ezeli rakipler mallarını satarken sen bir malını satmadın, bir sürü mal edindin. Bunlar Aziz Yıldırım sayesinde oldu. Yani sportif başarı ayrı ama senin bütün ezeli rakiplerin malını satıyor. Sen hiçbir şeyini satmadan, onun üstüne koyarak gidiyorsun, amatör şuben de Avrupa şampiyonu oluyor. Kimse kusura bakmasın, bu çok büyük bir başarı. Bu, Aziz Bey ve yönetiminin başarısıdır.

Sizin döneminizdeki şampiyonluk, Aydın Örs hocamızın yönetiminde, yüzüncü yılda kazanılan şampiyonluk ve bugün gelinen nokta… Aslında bu bir hikayedir.

Bizler öleceğiz ama Fenerbahçe Kulübü hep yaşayacak. Ama doğruyu konuşalım, bu işteki rakamların ne olduğunu herkes biliyor. Oyuncuların masrafları, kulüp giderleri… Aziz Başkan oralardan nerelere getirdi. Şimdi Ali Bey bayrağı devraldı, daha ileri taşıyacak, hepimiz böyle umuyoruz. Peki Ali Bey kendi mi çıkıp oynayacak? En iyi futbolcuları alıyor, en iyi basketbolcuları alıyor, alabileceği en iyi antrenörleri alıyor, en iyi tesisleri veriyor, en iyi imkanı veriyor, taraftarı da var… Sporcular çıksın oynasın kardeşim, yani Ali Bey ne yapacak? Çıkıp basket mi atacak, kaleye gol mü atacak. Daha ne yapacak?

Bir de ben şuna inanmıyorum ama şampiyonluk veya sportif başarı, bir yönetim için kulübün başarısının önüne geçmez. Sen şampiyon olursun veya olamazsın, o ayrı bir şey ama kulüp doğru yolda ilerliyorsa, doğru hamlelerle gidiyorsa, bence taraftar buna bakmalı. Yani şampiyonluk çok önemli, ancak her şey değil. Çünkü Fenerbahçe’de zaten ikincilik diye bir şey yoktur ve bu bir başarı değildir. Her branşta hedef şampiyonluktur, şampiyon olmak zorunludur. Ama bu kulübün yapısında bir değişiklik olmalı, maddi durumlar bir yere gelmeli ki başarı sağlansın. Sadece sampiyonluğa endekslenirsen, şampiyon olup batan bir kulüp de olabilirsin. Onun için ben sportif başarıyla pek ilgilenmiyorum.

Ne yapacak yani, adam (Ali Koç) Mesut Özil’i alıyor, bilmem neyi alıyor, almadığı oyuncu mu var, almadığı basketbolcu mu var, istediğini alıyor. NBA’den alıyor, bilmem nereden alıyor, e peki kardeşim, adam oynayamıyorsa ne yapsın? Almıyor değil ki, alıyor, en iyisini alıyor. Mesut Özil’i aldı, İrfan Can Kahveci’yi aldı, Mbwana Samatta’yı aldı, almadığı bir şey yok. Orada da bir sürü ekip kurdu, yani onlar da bir yemek yapsın. Taraftar niye üzülüyor ki? Başkan, yönetim herkesi alıyor, her şeyi alıyor, yapamayan varsa gider, bu kadar basit. Yapacak olan gelir, başkan yarın düdüğü ondan çıkarır, öbürüne takar, kim üflüyorsa o kalır. Taraftar üzülmesin, yapacak bir şey yok, adam alıyor.

1988 yılında Fenerbahçe Erkek Basketbol Takımı. (Kaynak: twitter.com/SporSergi, Ömer Lakay Arşivi)

Son olarak, biz Fenerbahçe taraftarlarına mesajınız nedir?

Fenerbahçe benim için, hepimiz için özel. Bir kere taraftar hangi kulübe gönül verdiklerini iyice bilmeli. Biz Fenerbahçe’yiz, Fenerbahçe’nin duruşu da bellidir. Şu anda Türkiye’nin en büyük sosyal platformunun üyeleriyiz. Sportif başarıyla, bilmem ne ile değil de, başka şeylerle övünsünler. Övünecek çok şeyleri var, onlarla da övünsünler. Fenerbahçe, nasıl olsa önümüzdeki üç yıl içerisinde Avrupa’nın en büyük takımlarından biri olacak. Başkanlarına ve yönetimlerine güvensinler, bir bardak suda boşu boşuna fırtına koparmasınlar. Üç sene sonra Avrupa’nın en büyük takımlarından biri olduğumuzu gördükleri zaman, zaten bu dediğimi anlayacaklar. Fenerbahçe çok iyi yolda, belki şampiyon olamaz, önemli değil ama istediğini alacak durumda.

Fenerbahçe 10 yıl üst üste şampiyon olur, kimse merak etmesin. Mühim olan sistem, bu kazandırır. Sistem kurulduğu zaman Fenerbahçe 10 yıl boyunca şampiyon olur. Bu kadar endekslenecek bir durum yok. Fenerbahçe çok iyi yolda. Bir spor kulübünün veya bir işletmenin istediğini alabilmesi o kadar önemlidir ki… Şu anda Fenerbahçe’nin isteyip de alamadığı bir şey var mı? Yok. E o zaman taraftar niye üzülüyor? Sadece kötü şans var, kötü şans bir gün biter. Fenerbahçe taraftarı yine bayrakları hazırlasın, hiçbir şey olmaz. Fenerbahçe, üç yıl sonra Avrupa’nın en büyük liglerinde oynayacak düzeye gelir. Üç sene sonra yaşarsak ve o günleri görürsek, ülkemizin sarı-laciverte donatıldığı günlere şahit olacağız. Biz göremezsek de çocuklarımız görür. Hiçbir şey olmaz, herkes başkanımıza ve yönetimimize güvensin.

Röpörtajımıza katıldığınız için ekip arkadaşlarımız adına size çok teşekkür ederiz Ferhat Ağabey.

Siz sağ olun kardeşim, bizleri hatırlayıp ahde vefa gösteriyorsunuz. Fenerbahçe taraftar yoksa bir hiçtir, ne olacak? Allah Fenerbahçe’den taraftarı eksik etmesin. Ama iyi günler gelecek, herkes sabırlı olsun. Sizlere çalışmalarınızda can-ı gönülden başarılar diliyorum. Bir ihtiyacınız olduğunuzda yanınızdayım.

Ferhat Oktay: “Birbirimize Bağlıydık, Çok Özel Günlerdi”” için bir yorum

  1. Roportaj da ferhat Oktay in Fatih Özal ile birlikte cukurova faciasından sonra gsaraya gidişinden bahsetmiyorsunuz cok büyük eksik ben kendi adıma o gidişi hep merak etmisimdir

    Beğen

Melih Aral için bir cevap yazın Cevabı iptal et