2010 ve 2012 yıllarında formasını giydiği Fenerbahçe’de iki Türkiye Ligi ve iki Türkiye Kupası zaferine ortak olan ve kariyerinin son günlerini Hırvat ekibi KK Split’te geçiren eski oyuncumuz Roko Ukić, İstanbul’daki günlerini Salon Tribünü ekibinden Mehmet Can Yaman ve Erdi Tiran’a anlattı.
• Değerli Roko Ukić, ilk olarak röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için Salon Tribünü ekibi adına sizlere teşekkür ederiz. Sizin gibi önemli bir oyuncuya sayfamızda yer vermekten mutluluk duyuyoruz. 5 Aralık 1984’te, Hırvatistan’ın Split şehrinde doğdunuz. Basketbola başlamanız nasıl gerçekleşti?
1990’ların sonunda, ben 6-7 yaşlarındayken birçok çocuk basketbol oynuyordu. Ben de 1992’de, sekiz yaşındayken basketbola başladım. İşte basketbola bu şekilde başladım ve bu spora aşık oldum. O günden bugüne kadar da hiç durmadım.
• Fenerbahçe’nin öncesinde Avrupa’da Split, Baskonia, Barcelona ve Roma; NBA’de ise Toronto Raptors ve Milwaukee Bucks formaları giymiştiniz. Bu takımlardaki performansınızı nasıl değerlendirirsiniz?
Bu soruya cevap vermek için iki gün boyunca konuşabilirim. Tek bir sezonu değerlendirmek kolay değil. Kariyerimden memnunum. Her oyuncu daha iyisini yapabileceğini söyler. Ancak ben günün sonunda neredeysen, onu hak ettiğine inanırım. NBA’de belki yeterince tutkulu değildim veya yeterli şansı bulamadım. Oradaki ikinci sezonumda çok fazla süre alamadım, bu nedenle Avrupa’ya geri dönmeye karar verdim. Toronto’daki ilk yılımda çok iyi maçlarım var ve bununla gurur duyuyorum ancak dediğim gibi; daha istekli olsam belki daha fazla süre alabilirdim. Dokuz yıllık bir EuroLeague kariyerim var. Bu, oldukça uzun bir süre.
30’lu yaşlarımın başında çok fazla sakatlanan ve EuroLeague’de pek oynama şansı bulamayan bir adam olarak nitelendirildim. Ancak bu işler de böyle yürüyor. Daha genç olanlar geliyor ve senin yerini alıyor. Belki yetenek ve tecrübe farkı ile birkaç yıl daha EuroLeague’de oynayabilirdim ama sizin değeriniz, sizin düşündüğünüz kadar değildir; daha çok takımların, genel menajerlerin ve koçların düşündüğü kadardır.

• 2009-10 sezonunun ortasında, Bucks’tan Fenerbahçe’mize transfer olmuştunuz. Takımımızla sözleşme imzalama ve İstanbul’a geliş hikayeniz nasıldı?
Fenerbahçe ile sözleşme imzalama hikayem oldukça basitti. NBA’deki ilk yılımda Toronto ile 72 maça çıktım ve ortalama 15 dakika süre aldım. İkinci sezonda beni Milwaukee’ye takasladılar. Orada oynayamadım. Takımdaki üçüncü oyun kurucuydum. Bu duruma daha fazla katlanamadım ve Avrupa’da oynayabileceğim bazı opsiyonlar aramaya başladım. Bogdan Tanjević beni aradı ve güzel bir kontrat sundu. Fenerbahçe’yi mükemmel bir fırsat olarak gördüm çünkü yükselişte olan bir kulüptü ve çok büyük bir taraftar kitlesi vardı. Ayrıca İstanbul harika bir şehirdi. Bir saniye bile düşünmeden teklifi kabul ettim. Böylece Avrupa’ya geri döndüm ve bunun için asla pişman değilim.
• Takıma katıldığınız sezonda Fenerbahçe, Bogdan Tanjević’in hastalığı sırasında, Ertuğrul Erdoğan yönetiminde Türkiye Ligi şampiyonu oldu. Zorlu bir dönemde gelen bu başarı, sizin için ne anlam ifade ediyor?
Fenerbahçe’deki ilk sezonum çok başarılıydı. Takım EuroLeague’den erken elendikten sonra takıma katılmıştım. O sezon, Türkiye Kupası ve Türkiye Ligi şampiyonluğu için oynuyorduk. İki kulvarda da şampiyonluğa ulaştık. Ligde Efes’e karşı kazanmıştık. Onlar da o zaman çok güçlü bir takımdı ancak biz de çok iyi basketbol oynadık. Takımın ana oyuncularından biriydim. O sezona dair her şeyle gurur duyuyorum. Şampiyonluklar, koç Tanjević’in de rahatsızlığı sonrası tabii ki daha anlamlı oldu. Koç Ertuğrul Erdoğan ile şampiyonluğa ulaşmayı bildik. Harika taraftarlarla, harika bir sezondu. O sezondan büyük mutluluk duyuyorum.

• 2009-10 sezonu final serisinin dördüncü maçında, Efes Pilsen’e karşı 85-79’luk büyük bir zafer elde etmiştik. Bu maçtaki geri dönüş ve taraftarların oluşturduğu atmosfere dair neler söylersiniz?
Evet, çok özel bir maçtı. Ender Arslan’ın üzerinden attığım floater ve Charles Smith’in üzerinden bulduğum zor basketi hala hatırlıyorum. Maçı kazandıran atıştı hatta bu. Daha öncesinde de söylediğim gibi, bu anlarla gurur duyuyorum. Final serisinin tamamı, dolu tribünler önünde ve çok yüksek kalitede geçti. Fenerbahçeliler önceki yıl şampiyonluğu kaybettikten sonra bu yıl şampiyonluğu çok istiyorlardı. Bu nedenle o sezon benim için de, kulüp için de çok şey ifade ediyordu.
• 2010-11 sezonunda Fenerbahçe, Türkiye Ligi play-off’unda ezeli rakibi Galatasaray’ı 4-2 ile geçerek bir şampiyonluk daha kazandı. Galatasaray ile oynanan final serisine dair aklınızda kalanlar nedir?
2010-11 sezonu, kariyerimin en iyi sezonlarından biriydi. Çok iyi basketbol oynadım. Ligde müthiş bir normal sezon geçirdik ve tüm sezon boyunca sadece üç yenilgi aldık. Bunun üzerine final serisinde, Galatasaray’a karşı büyük favoriydik. Seride 3-0 öndeydik ancak evimizdeki beşinci maçı nasıl kaybettiğimize hala anlam veremiyorum. Ancak altıncı maçta bunu telafi ettik ve Abdi İpekçi’de kazandık. Bu kolay değildi. Son anlarda iki serbest atış kaçırdığımı hatırlıyorum. Sonrasında iki atış daha kullanacaktım. Kendime dedim ki, “Bunları da kaçırırsam hem kendim, hem de taraftarlar için büyük trajedi olur”. Neyse ki atışları sayıya çevirdim. O final serisi ile ilgili çok güzel anılarım var.
• Bu sezonda takımımız, EuroLeague’de Top 16’dan averajla çıkamamış ve play-off şansını kaybetmişti. Sizce bu aşamada neler yanlış gitmişti?
Top 16’daki kaybediş şeklimizden dolayı çok üzgünüm. İlk üç maçı kazandık ve sadece bir maç daha kazanmamız gerekiyordu ancak son üç maçı kaybettik ve elendik. Bir sonraki tura çıkabilmeliydik. Çok üzgünüm.

• 2011-12 sezonunda ise Fenerbahçe, Türkiye Ligi’nde play-off çeyrek finalinde elenerek ve EuroLeague Top 16 aşamasını son sırada bitirerek çok başarısız bir sezon geçirmişti. Bu sezona dair ve meşhur Unics Kazan maçına dair neler söylersiniz?
Evet, 2011-2012 sezonu kendi adıma da, takım adına da başarısız bir sezondu. Sezona kırık ayakla girmiştim. Tüm sezon öncesi çalışmalarını kaçırdım. Ekim sonunda çalışmalara başlamıştım. Ancak Nisan ayında yüzde yüz hazır duruma gelmiştim. Tüm sezonu oldukça kötü oynadım. Takım değişmişti. Marko Tomas ve Tarence Kinsey’in eksikliklerini hissettik. Takımdan ayrılan Mirsad Türkcan ve Darjuš Lavrinovič’in de tecrübelerinin eksikliğini hissettik. Takım çok değişmişti ve doğru yolu bir türlü bulamadık.
Unics Kazan maçı inanılmazdı. Hatırlarsanız, yedi sayı ile kazanmamız gerekiyordu ancak bütün maç boyunca gerideydik. Maçın sonlarında dört sayı ile gerideydik. Yedi sayı ile kazanmanın tek yolu, maçı uzatmaya götürmekti. Son saniye basketimle bir şekilde bunu başardık ve uzatmaya gittik. Uzatmada kazandık ve son maç olan Milano maçında tur atlama şansımızı sürdürdük. Fakat daha önce de söylediğim gibi, takım iyi durumda değildi ve Milano’ya kaybettik. Onları yenebilecek kadar iyi değildik. Son 8’e kalamadık böylece.
• Bu sezonda kulübümüz, başkan Aziz Yıldırım ve kulüp yöneticilerinin haksız şekilde tutuklanması sebebiyle zor günler geçiriyordu. Takımımız ve oyuncular olarak, bu süreçten ne kadar etkilendiniz?
Zor zamanlardı çünkü başkanımız Aziz Yıldırım cezaevindeydi. Bu hepimizi etkiledi. Etrafımızda olup bitenler bizim odağımızı basketbol dışına çekmişti ne yazık ki. Hiç iyi bir atmosfer yoktu o dönemde.

• 2012 yazında ise kulübümüzden ayrılarak Panathinaikos’a transfer oldunuz. Fenerbahçe’den ayrılmanızın sebebi neydi?
Yeni koç Simone Pianigiani takımı değiştirmek istemişti. Başarısız bir sezonun ardından yeni bir oyun kurucu istediler ve Bo McCalebb’î getirdiler. Benimle devam etmek istemediler ve ben de Panathinaikos’tan iyi bir teklif aldım, onlar da o zamanlar iyi bir kulüptü. Orada da çok güzel iki yıl geçirdim. Fenerbahçe’den hiç ayrılmak istememiştim. Kulübü çok seviyordum fakat yolları ayırma kararı benim değil, kulübün kararıydı.
• Fenerbahçe’de geçirdiğiniz iki sezonda Mirsad Türkcan, Šarūnas Jasikevičius, Ömer Onan, Tarence Kinsey, Damir Mršič, Marko Tomas, Bojan Bogdanović, Thabo Sefolosha gibi isimlerle beraber oynadınız. Takımda beraber oynamaktan ve takım arkadaşlığı yapmaktan en keyif aldığınız, en unutamadığınız isim kimdi?
Bir isim seçip “Bu benim favorimdi” demek çok zor. Marko Tomas ve Bojan Bogdanović ile özel bir bağım vardı, çünkü üçümüz de Hırvatistan vatandaşıydık ve onlar benim arkadaşlarımdı. Fakat, Šaras Jasikevičius’tan çok şey öğrendim. Mirsad ile oynamak da büyük bir zevkti. Eşsiz bir insan ve eşsiz bir oyuncuydu. Ömer Onan harika bir karakterdi. Damir Mršič bir efsaneydi. Bu oyuncularla birlikte oynamış olmak ve bu takıma liderlik yapmış olmaktan dolayı çok mutluyum.

• Fenerbahçe forması altında sahaya çıktığınız en unutulmaz maçı ve saha dışında yaşadığınız en ilginç anıyı anlatabilir misiniz?
Aklımda kalan birçok maç var ancak muhtemelen benim ilk yılımda, final serisinin altıncı maçında Efes Pilsen’i Abdi İpekçi’de 25 sayı farkla yendiğimiz maçı söyleyebilirim. Atmosfer harikaydı. İlk iki dakikadan sonra, maçın bittiği hissini yaşamıştık. Onları resmen sahada yok ettik. Bu benim için çok özeldi.
• Takımımız, sizin döneminizde maçlarını Sinan Erdem Spor Salonu, Abdi İpekçi Spor Salonu ve Ülker Sports Arena’da oynuyordu. Bu salonlarda, özellikle derbi maçlarındaki atmosfere ve taraftarın size olan desteğine dair aklınızda kalanlar neler?
Fenerbahçe taraftarı her zaman muhteşemdi. Onlar sahada hep altıncı adamımızdı, özellikle de büyük maçlarda. İkinci yılımda, Sinan Erdem’deki EuroLeague maçları hep dolu salonda oynanıyordu. Sinan Erdem ve Abdi İpekçi hakkında tek olumsuz şey mesafeydi. Her maç için oldukça fazla yol gitmemiz gerekiyordu. Ancak bunun dışında iç saha maçlarıyla ilgili her şey harikaydı.

• Türkiye’de iki buçuk sezon geçirmiş bir oyuncu olarak, Türk halkına, ülkemize, İstanbul’a ve taraftarlarla olan ilişkilerinize dair neler söylersiniz?
Türkiye’deki üç yılımla ilgili hep güzel anılarım var. Türk insanıyla çok iyi anlaşıyordum. Türkler çok dürüst ve içinden ne geçiyorsa onu söyleyen insanlar. Sizi evinizde hissettirmek için her şeyi yapıyorlar. Dillerini anlamasam veya konuşamasam da, birbirimizi duygularla anlıyorduk. İstanbul harika bir şehir. İhtiyacınız olan her şey var.
Taraftarlarla çok güzel bir bağım vardı. Onlar çok tutkululardı. Size hep müteşekkirler. Ne olursa olsun hep yanınızda oluyorlar. Ben de bundan dolayı onlara minnettarım. Böyle taraftarları bulmak kolay değil, çünkü genelde taraftarlar sadece iyi günde yanınızda olurlar ancak İstanbul’da her an sizin yanınızdalar.
• Aktif spor kariyerinin son yıllarını yaşayan ve evi olan Split’e dönen bir oyuncu olarak, gelecekteki planlarınızı şekillendirdiniz mi?
Oyuncu olarak çok fazla planım yok. 37 yaşındayım. Muhtemelen son bir yılım kaldı kariyerimde. Tek hedefim, memleketimin takımı Split ile bir kupa kazanmak. 22 yıl profesyonel olarak basketbol oynadım. Bana göre, uzun ve başarılı bir kariyerim var. Dünya’nın birçok yerinde oynayıp 20 kupa kazandım. En büyük turnuvalarda, en büyük takımlarda oynadım. İki kez olimpiyatlarda maça çıktım. Kariyerimde tek eksik, Milli Takım ile bir madalya ancak bunun dışında her şeyi yaptım ve çok mutluyum.

• Fenerbahçe, sizden sonraki dönemde, 2017’de EuroLeague kupasını kaldırarak Avrupa’nın en büyük kulüplerinden birisi haline geldi. Bu süreci ve eğer takip ediyorsanız, takımın son durumunu nasıl yorumlarsınız?
Fenerbahçe’nin 2017’de EuroLeague’i kazanması çok doğal, çünkü daha önce de söylediğim gibi kulüp Ülker ile birleştikten sonra doğru yoldaydı ve yükselişteydi. Bu bazen üç yıl, bazen de yirmi yıl sürer. Fenerbahçe çok iyi ve tutkulu bir kulüp. Koç ve oyunculara büyük yatırımlar yapıyorlar. Željko Obradović ile imzalayarak harika bir iş yapmışlardı. O, şüphesiz Avrupa’nın en iyisi. Onların EuroLeague kupasını kaldırdıklarını görmek mutluluk verici.
• Son olarak, bu röportajı okuyan Fenerbahçe taraftarlarına ve basketbolseverlere mesajınız nedir?
Tüm Fenerbahçe taraftarlarına kocaman selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Fenerbahçe, büyük bir aile. Aktif olarak neredeyse üç yıl ben de bu ailenin bir parçasıydım. Sevgilerini her zaman, her yerde hissettim. Umuyorum yakın zamanda İstanbul’da olurum çünkü ne zaman orada olsam evimde gibi hissediyorum. Tekrardan, bu ailenin bir parçası olduğum için çok mutluyum.