2008-09 sezonunda Fenerbahçe formasını giyen eski basketbolcumuz Marques Green, Salon Tribünü ekibinden Ayberk Acar’a kariyerini, sarı-lacivertli forma altındaki sezonunu ve oyun alışkanlıklarını anlattı.
• Değerli Marques Green, Salon Tribünü ekibi olarak, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için size çok teşekkür ederiz. Sizin gibi değerli bir isimle röportaj yapmak bizleri çok mutlu edecek, müsaadeniz ile sorulara geçiyoruz. 18 Mart 1982 tarihinde, ABD’nin Pennsylvania eyaletinin Norristown kentinde doğdunuz. Nasıl bir çocukluk ve gençlik yaşadınız? Basketbola başlamanız nasıl gerçekleşti?
Çocukluğum harikaydı. Hep meşguldüm. Spor yapmak, kiliseye gitmek, arkadaşlarımla ve ailemle takılmak harikaydı. Ailemle her Pazar akşamı, kiliseden sonra yemek yerdik. Ve bayramları birlikte kutlardık. Arkadaşlarımla yaşadığım mahallede, her zaman yapacak bir şeylerim olurdu. Bunu severdim. Basketbola babam sayesinde ve Philly’de herkes bu sporu yaptığı için başladım.
• Norristown Lisesi, St. Bonaventure College’daki serüveninizin ardından, 2005 yılındaki NBA draftında aradığınızı bulamadınız. Bu dönemi nasıl anlatırsınız?
Lise ve üniversiteden sonra profesyonel olmak istedim. 2004’te mezun olduğumda, çoğu insan gibi NBA’de hayal kırıklığı yaşadım. Ama üzerinde fazla duracak vaktim olmadı, çünkü Fransa’daki hayatıma hazırlanmak istiyordum.

• Avrupa’da başarılı bir dönem geçirdiniz. 2004 ve 2006 yılları arasında Fransa’da mücadele ettiniz, ardından da TED Ankara Kolejliler’in yolunu tuttunuz. Bu yıllar ve Türkiye’ye transferiniz hakkında neler söylersiniz?
2004 ve 2006 yıllarında, kariyerimi inşa etmek için zorluk çektim. Bana yardım eden ve daha iyi olabilmem için farklı yollar gösteren birçok iyi, emektar insan vardı. Ailem de beni desteklemekte gerçekten yardımcı oldu, Avrupa’yı ve yaşam tarzını benimsemeye başladım.
• 2008 yılında ise, Bogdan Tanjević’in başında olduğu Fenerbahçe ile sözleşme imzaladınız. Transferin hikayesini anlatmak ister misiniz?
2008’de, İtalya’daki (Scandone Avellino) koçum Matteo, Bogdan Tanjević’in çok iyi bir arkadaşıydı. Fenerbahçe’ye transferim böyle oldu. Gerçekten yüksek bir seviyede ve EuroLeague’de oynamak istiyordum, bu şekilde gerçekleşti.

• 2008-09 EuroLeague normal sezonunda C Grubu’ndan üçüncü olarak çıktıktan sonra Top 16 gruplarında başarısız olarak elenmiştik. Takımı ve kendi performansınızı nasıl değerlendiriyorsunuz, sizce o sezon EuroLeague’de neler yanlış gitti?
O yıl, sakatlıkların yanı sıra gerçekten de bir kimya sorunumuz vardı. Talihsizdi, çünkü gerçekten iyi bir takımımız olduğunu hissettmiştim.
• Yine aynı sezon, koç Tanjević önderliğinde Türkiye Ligi’nde 2-0 öne geçmemize rağmen doping skandalı ile gölgelenen final serisinde şampiyonluğu Efes Pilsen’e kaptırmıştık. Bu seri ve Tanjević hakkında neler söylersiniz?
Evet, bu seri gerçekten canımı acıttı. Bence 2-0 önde olunca, ilk iki maçta yaptığımız iyi şeyleri yapmayı bıraktık. Ben de iyi oynamadım, bu yüzden bu seride kesinlikle hatayı üstleniyorum.

• Döneminizde Galatasaray ve Efes Pilsen ile oynanan maçlar sürekli gergin ve çekişmeli geçiyordu. Bu karşılaşmalarda sahaya çıkmış bir oyuncu olarak aklınızda kalan şeyler nelerdi? Sizce takım ve taraftar için önemi nasıldı?
O maçlar, bence en iyisiydi. Fener taraftarı, her zamanki gibi harikaydı. Amacımız, gerçekten ne olursa olsun, kazanmak için oynamaktı.
• Fenerbahçe’de geçirdiğiniz iki sezon boyunca Damir Mršič, Willie Solomon, Devin Smith ve Ömer Onan gibi isimlerle birlikte forma giymiştiniz. Beraber oynamaktan ve takım arkadaşlığı yapmaktan en keyif aldığınız isim kimdi?
Hiçbir takım arkadaşım hakkında, asla “en iyisi” olduğunu söyleyemem. Hepsi harikaydı, takıma ve bana kesinlikle takdir ettiğim, farklı şeyler getiriyorlardı.

• Fenerbahçe forması giydiğiniz zaman diliminde Abdi İpekçi Spor Salonu’ndaki atmosfer ve taraftar hakkında düşünceleriniz nelerdi?
Fenerbahçe ile ilk karşılaşmam, bir rakip oyuncu olarak oldu. Ama hatırladığım kadarıyla taraftarların maça girmesine izin verilmediği için aynı atmosfer yoktu. Evet, orada oynamak gerçekten eşsiz bir duygu. Her zaman kazanacağımızı hissediyorduk.
• Kariyeriniz boyunca “keşke”leriniz oldu mu?
Kariyerimdeki tek pişmanlık… (gülüyor) Tabii ki daha çok maç kazanmak.

• Basketbolda başarılı olmanıza etken olan, size bu yolda çok şey katan isimler kimlerdi?
Başarımda her şeyden önce babam ve dedemin payı var. Çünkü bana profesyonel olmak için gereken disiplini, çalışkanlığı ve özveriyi aşıladılar. Binky Johnson ve Mike Fink gibi, oyunumun ve zihnimin gelişmesine yardımcı olan koçlarım ve akıl hocalarım oldu. Ayrıca merhum John Hartnet, oyunumu profesyonel düzeyde şekillendirmeme gerçekten yardımcı oldu.
• İtalya’da ve Türkiye’de asist krallıkları kazandığınızı da göz önünde bulundurursak, asist yönünüzün oldukça kuvvetli olduğunu biliyoruz. Asist yapmaktan en çok keyif aldığınız isim kimdi? Ve saha içerisindeki Marques Green’i nasıl tanımlarsınız?
Pas vermeyi her zaman sevmişimdir. Bu, kendi içinde bir bilim. Asistlerle ilgili bir favori oyuncum yok, tüm oyuncuları maça dahil etmeyi gerçekten çok seviyordum. Takımdaki herkesin üreticiliğimden memnun olması, beni mutlu ediyordu.
Kendimi savunmada bir tür “köpek” olarak tanımlardım. Her zaman, rakibi birçok yönden bozmaya çalışırdım. Ve hücumda, sahadaki bir koç veya cerrah gibiydim. Her şeyin mükemmel olduğundan emin olmak isterdim.

• Sizin de bildiğiniz üzere, Fenerbahçe’miz son on beş senede büyük bir atılıma geçti, EuroLeague kupasını müzemize getirdi ve Avrupa’nın devlerinden birisi haline geldi. Söz konusu süreci ve takımımızın bu sezonki durumunu nasıl görüyorsunuz? Ve taraftara mesajınız nedir?
Evet, son yıllarda Fener’i hep takip ettim. Ne yazık ki bu yıl çok takip edemeyeceğim, çünkü çok meşgulüm. Ama Fenerbahçe’yi her zaman seveceğim. Edindiğim tecrübeler ve her şey için teşekkürler.