Mark Dickel: “Bilseydim, Fenerbahçe’den Gitmezdim”

Fenerbahçe’mizin mütevazı kadrolarla mücadele verdiği 2002-03 ve 2003-04 yıllarında formamızı giyen Yeni Zelandalı eski basketbolcumuz Mark Dickel, Fenerbahçe’deki performansını, Türkiye’deki yıllarını ve pişmanlıklarını Salon Tribünü ekibinden Erdi Tiran’a anlattı.

• Bay Dickel, ilk olarak röportaj talebimizi kabul ettiğiniz ve bizlere vakit ayırdığınız için Salon Tribünü ekibi adına size teşekkür ederim. 21 Aralık 1976’da Yeni Zelanda’da doğdunuz. Basketbola nasıl başladığınızı, çocukluk ve gençlik yıllarınızı anlatır mısınız?

Babam, Yeni Zelanda Milli Takımı’nın koçuydu. Basketbolun etrafında büyüdüm ve oyuna çok erken aşık oldum. 15 yaşıma kadar, küçük bir oyuncuydum. Sonra çok büyüdüm, işte o zaman iyi bir oyuncu olabileceğime inanmaya başladım. 2 yıl sonra, 17 yaşında Milli Takımımızdaydım.

2002 FIBA ​​​​Dünya Basketbol Şampiyonası’nda dördüncü olan Yeni Zelanda Milli Basketbol Takımında yıldızlaştınız. Bu başarınızdan ve kişisel performansınızdan bahseder misiniz?

Ekip olarak harika bir deneyimdi. Bu turnuvayı ilk dörtte bitirmek, bunu zaten anlatıyor. Şahsen Yugoslavya’ya karşı, yarı finaldeki oyunum konusunda çok hayal kırıklığına uğradım. Daha iyi oynasaydım, o maçı kazanacağımızı düşünüyordum.

Mark Dickel imzalı Fenerbahçe forması. Kaynak: Tuncay Yavuz Arşivi

2002-03 sezonunda Fenerbahçe’ye transfer oldunuz. 14,8 sayı, 4 ribaund ve 5.7 asist ortalamaları ile, takımın ligi altıncı sırada bitirerek play-off oynamasında büyük pay sahibi oldunuz. Bize performansınızdan bahseder misiniz?

Türkiye’de harika bir deneyim yaşadım. Bugün hala değer verdiğim oyuncular ve koçlarla ilişkiler kurdum. İlker Belgutay (Fenerbahçe Erkek Basketbol Takımı kondisyoneri) ile hala sık sık görüşüyorum. Çok gençtim ve Avrupa’daki ilk yılımdı. Dolayısıyla Fenerbahçe’nin tarihini henüz tam olarak anlamadım. Bunu daha sonra anladım. Basketbol açısından eğlenceliydi, harika bir oyuncu grubumuz ve iyi bir koçumuz (Murat Özgül) vardı.

• 7 Mayıs 2003 tarihinde, Galatasaray’a karşı oynanan play-off maçında 16 sayı, 13 ribaund ve 11 sayı barajını aşarak Türkiye’de triple-double yapan ilk basketbolcu oldunuz. Bize bu maçtan bahseder misiniz?

Maçı kaybettiğimizi ve ikinci yarının başında, bacağımdaki kuadriseps kasımı çok zorladığımı hatırlıyorum. İkinci yarının tamamında sinirliydim, çünkü tüm sezonun sonunda play-off’larda rakibimize karşı kaybediyorduk.

İzmir Dostluk Turnuvası şampiyonu Fenerbahçe, 28 Eylül 2003. Mark Dickel, 15 numaralı formasıyla. Kaynak: twitter.com/FBTarihiOrg

Takımımız, 2003-04 sezonunda Güney Konferansı’nda son dörtte kalmayı başardı ve EuroCup Challenge Cup’ta üçüncü oldu. Bu süreci bize açıklar mısınız?

Fenerbahçe’deki ikinci yılım, benim için çok sinir bozucuydu. Çünkü bir pozisyonda dönerken bileğimi çok kötü yaraladım ve sezon boyunca asla eskisi gibi olamadı. Bir türlü ritmimi yakalayamıyordum. Ayrıca, o sezon birbirine uymayan birçok yeni oyuncumuz vardı.

• Sizin döneminizde, Galatasaray, Efes Pilsen ve Beşiktaş’a karşı oynanan maçların takım ve taraftar için önemini anlatır mısınız?

Bu maçları herkesin izleyeceğini ve taraftarın özellikle bu maçlara dikkat edeceğini biliyorduk. Her maça odaklandım ama bu maçlara daha iyi hazırlanırdım, çünkü taraftarlarımız ve yönetim için önemini biliyordum.

• Fenerbahçe forması altında oynadığınız ve unutamadığınız bir maç oldu mu?

Benim için her maç unutulmazdı.

Abdi İpekçi Spor Salonu’nu ve o dönemde Fenerbahçe tribünlerinin yarattığı atmosferi anlatabilir misiniz?

Abdi İpekçi’de Galatasaray’a karşı oynamak diğer maçlardan farklı bir enerji veriyordu. Birbirleriyle oynadıklarında, bu kulüplerin ruhunu hissedebiliyordunuz. Ve onları yenmek her zaman özeldi.

Mark Dickel, Yeni Zelanda formasıyla, 24 Ağustos 2007. Fotoğraf: Bradley Kanaris

• Fenerbahçe’den ayrıldıktan sonra Erdemirspor ve Selçuk Üniversitesi’nde forma giydiniz, bu takımlarda oynadığınız dönem hakkında neler söylemek istersiniz?

Erdemir’deki yılım, benim için harika bir basketbol sezonuydu. Sağlıklıydım ve motive olmuştum. Takımda iyi bir koç ve harika adamlarla oynamak özeldi.

Selçuk Üniversitesi’nde ise, sezon boyunca çok sakatlandığım için sinir bozucu bir yıl geçirdim. Konya, gerçekten ilginç bir şehirdi. Gerçekten bana İstanbul’u özletti.

Fenerbahçe’ye karşı rakip olarak oynamak nasıldı?

Ayrıldıktan sonra Fenerbahçe’ye karşı oynamaktan hiç zevk almadım. Her zaman iyi koçlara ve harika oyunculara sahiplerdi. Bu yüzden zorlu maçlar oldu. Fenerbahçe’nin şimdiki gibi dev bir kulübe dönüşeceğini bilseydim, oradan hiç ayrılmazdım.

Mark Dickel’in Filipinler ekibi Tropang’taki koçluk deneyiminden. Kaynak: tiebreakertimes.com.ph

Bildiğiniz gibi Fenerbahçe, son on beş yılda büyük bir atılım yaparak EuroLeague kupasını müzemize kazandırdı ve Avrupa’nın devlerinden biri haline geldi. Bu sezon takımımızın ilerlemesini, durumunu ve genel performansını nasıl görüyorsunuz?

Şu anda Avrupa’nın en iyi dört kulübü arasındalar, yıllar geçtikçe buralara geldiler. Kadrolarında üst düzey oyuncular var. Ben Fenerbahçe’deyken, her sene Türkiye Ligi’nde play-off yapmak için savaşıyorduk, şimdi ise EuroLeague şampiyonluğunu kazanmak için savaşıyorlar. Tamamen farklı bir organizasyon, bu yıl da farklı değil. Şu anda, EuroLeague’de mücadele veriyorlar ancak mükemmel takımlara karşı başabaş maçlar kaybettiler. Gidişi tersine çevirmelerini ve play-off’a çıkmalarını bekliyorum.

Sizi seviyoruz Mark Dickel, son olarak biz taraftarlara mesajınız nedir?

Fenerbahçe’de oynamayı çok sevdim ve Türkiye’de geçirdiğim zamandan gerçekten keyif aldım. Ben ayrıldıktan birkaç yıl sonra Fenerbahçe’nin ne olacağını bilseydim, asla gitmezdim. Takımı hala takip ediyorum ve Galatasaray’ı herhangi bir maçta yendiklerinde mutlu oluyorum.

Yorum bırakın