Egemen Bostan Yazıyor: “Savaşmaktan Vazgeçmeyen Bir Takım!”

Fenerbahçe’miz, EuroLeague’in 22. haftasında Ülker Spor ve Etkinlik Salonu’nda konuk ettiği Žalgiris Kaunas’ı 73-67 mağlup ederek, play-off yarışında rakiplerimizin de kazandığı haftayı kayıpsız geçti. Salon Tribünü yazarı Egemen Bostan, mücadeleyi sizler için yorumladı.

90’lı yıllarda 1907 Fenerbahçe Derneği ile Fenerbahçe basketboluna büyük katkıda bulunan iş insanı Mustafa Koç, vefatının altıncı yılında unutulmadı ve Ülker Spor ve Etkinlik Salonu’nda asılan pankart ile anıldı. Bizler de Salon Tribünü ekibi olarak kendisini bir kez daha saygı ve sevgi ile anıyoruz. Fotoğraf: Burak Saltık / fenerbahce.org

Fenerbahçe’miz, EuroLeague’in 22. haftasında birçok değerli oyuncusundan yoksun, sezon başından bu yana sadece üç galibiyet alabilmiş ve ligin son sırasına demir atmış olan Žalgiris Kaunas’ı konuk etti. Pandeminin devam etmesi, kötü hava koşulları, ulaşım zorluğu, takımın durumunun geçmiş yıllara nazaran daha kötü durumda olması ve belki de en önemli sebep olan ekonomik sıkıntılar nedeniyle sadece 3800 taraftarın salonda yerini aldığı bu maç öncesinde koçumuz Aleksandar Djordjević, Nando De Colo, Jan Vesely, Marial Shayok ve İsmet Akpınar bizim eksiklerimizdi. Ayrıca Covid-19 testi pozitif olan oyuncularımızla beraber bütün hafta antrenmanlara çıkamayan Pierriá Henry’nin de oynayıp oynamayacağı belli değildi.

Bu eksikliklerin de etkisiyle maça çok kötü başlayan bir Fenerbahçe vardı sahada. İlk çeyrekte sadece yedi sayı bulabilen ve hücumda üretmekte çok zorlanan takımımız, ikinci çeyrekte toparlanmaya çalışsa da devre 24-30 geride girdik. İlk yarıdaki performansımızın nedeni ise çok açıktı. Halihazırda tam kadroyken dahi iyi hücum etmekte zorlanan takımımız, bir de üstüne Nando ve Jan’ı kaybetmişken kötü dış atış performansıyla beraber en iyi hissettiğimiz geçiş oyunlarını da oynayamayınca devreyi geride kapadık.

Fotoğraf: zalgiris.lt

Željko Obradović’in takımımızdaki son sezonundan itibaren başlayan üçüncü çeyrek kabusumuz, bu maçta yine kendisini gösterdi. İlk beş dakikada 15-5’lik seri yakalayan Žalgiris karşısında 17 sayı geriye düştük. Buradan sonra ise anlatması ve izlemesi keyifli olan taraf bizdik. Çeyreğin sonlarına doğru Tarık Biberovic’in bloğu ve ardından üçlüğüyle momentumu elimize aldık. Gudurić’in liderliğine Tarık ve Şehmus Hazer’in enerjisi eklenince geri dönüş sinyalleri verdik.

Fotoğraf: Burak Saltık / fenerbahce.org

Son çeyrekteki isteğimiz ve arzumuzun en net göstergesi, belki de haftanın hareketi seçilen hareket olan, Şehmus’un topu çalıp yaptığı posterdi. Son çeyrekte Gudurić’in hem sayı, hem oyun yönlendirme anlamında yaptığı katkıya bir de iyi bir dış atış isabetlerimizin eklenmesi, galibiyetin en büyük etkenlerindendi şüphesiz.

Fotoğraf: Burak Saltık / fenerbahce.org

Burada başka bir parantezi de Pierriá Henry’e açmak lazım. Bütün hafta idmanlara çıkamadı, doktorların oynamaması yönündeki telkinini dinlemeyip sakat sakat, acı çektiği halde takımını yalnız bırakmadı ve 20 dakika sahada kaldı. İstatistik kağıdına baktığınızda çok büyük bir katkı vermemiş gibi gözükebilir ama kısa rotasyonu bu kadar dar kalmışken, 20 dakika sahada kalarak yaptığı fedakarlık çok değerliydi.

Öte yandan kaptan Melih Mahmutoğlu’nun kötü bir yüzdeyle oynamasıyla beraber onun sürelerini Tarık’ın alması da maçın kırılma noktalarından biri oldu. Bununla beraber faul atışlarından yıllar boyunca canı yanan bir takım olmamıza rağmen, maçın en kritik anlarında Devin Booker’ın dörtte dört ile serbest atışları sayıya çevirmesi de bu galibiyetteki küçük nüanslardan biriydi.

Fotoğraf: Burak Saltık / fenerbahce.org

Koç Djordjević’in takımlarını senelerdir izliyorum; geldiği gün de, Kızılyıldız ve Bologna dönemlerindeki takımlarını izlediğim zaman da beğenmediğimi, oynattığı basketbolu modern bulmadığımı, A kalite bir taktisyen olmadığını, basketbol mentalitesi olarak 90’larda kaldığını hep dile getirdim. Ancak o zamanki takımlarının da, şu anda Fenerbahçe’mizde de gördüğümüz bir özelliği vardı. Asla ama asla mücadeleden kaçmayan, yerdeki topa atlamaktan çekinmeyen, pes etmeyen ve enerjisi yüksek bir takım yapısı. Žalgiris maçındaki geri dönüşte de bu mücadelenin önemi bir hayli yüksekti. Özellikle Gudurić, Tarık, Şehmus ve Achille Polonara’nın gösterdiği reaksiyon, geri dönüşün de fitilini ateşledi.

Bu formayı giyerken kötü maçlar çıkarabilirsiniz; kötü hücum edebilirsiniz, kötü savunma yapabilirsiniz ya da formsuz olabilirsiniz ancak kesinlikle kötü mücadele edemezsiniz. Bu takım hücumda 2015 ve 2019 yılları arası Fenerbahçe’yi fazlasıyla aratıyor olabilir, savunma anlamında her zaman yüksek konsantrasyonla oynamıyor olabilir ancak sezon başından beri kötü mücadele ettiği bir tane bile maç hatırlamıyorum ben. Henry başta olmak üzere Şehmus, sakatlanana kadar Nando, Vesely, Polonara ve takımdaki tüm oyuncularımıza taraftarın sonuçlardan bağımsız olarak görmek istediği hırsı, arzuyu, mücadeleyi gösterdikleri, bu formaya yakışır şekilde mücadele edip çubukluyu giymenin sorumluluklarını bilerek oynadıkları için ayrı ayrı teşekkür ederim.

Yorum bırakın