2003-2004 sezonunda Fenerbahçe formasını giyen eski basketbolcumuz Umut Yenice, Baran Arslan’ın sorularını cevapladı. Türkiye Basketbol Ligi tarihinde hem sayı, hem de ribaund kategorilerinde yer alan tek Türk oyuncu olan Yenice, Fenerbahçe’de geçirdiği bir sezonu ve yaşadığı duyguları bizlere anlattı.
• İlk olarak röportaj talebimize olumlu yanıtınızdan dolayı size teşekkür ediyorum. Basketbola İTÜ altyapısında, sizin için biraz da beklenmedik bir başlama hikayeniz var. Bunu bize anlatabilir misiniz?
Aslında basketbolda tam olarak İTÜ’de değil, 1993’te Enka Spor Kulübü’nde başladım. Ama soruda da dediğiniz gibi, İTÜ’ye enteresan bir şekilde transfer oldum. O dönem menajer piyasasının en önemli isimlerinden Atilla Emrullah, nam-ı diğer “Ati Koç”, 1995 senesinde tesadüfen beni gördü. “Seni Teknik Üniversite’ye götüreceğim” dedi ve oradan İTÜ maceram başladı. Üç sene Teknik Üniversite’de oynadıktan sonra ilk profesyonel kontratımı 1998’de yapıp Oyak Renault’a transfer oldum. 24 yaşında da Fenerbahçe’ye transfer oldum.
• İTÜ, Oyak Renault ve Türk Telekom’da oynadıktan sonra 24 yaşında, Murat Özgül yönetimindeki Fenerbahçe’ye transfer oldunuz. Transfer süreci nasıl gerçekleşti?
O süreç inanın çok sancılı geçti. Ben Telekom’da çok iyi bir sezon geçirmiştim, önceki sezonu sakat olduğum için kaçırmıştım. Telekom’da çok ciddi süreler aldım ve iyi de performans gösterdim. Daha sonra Fenerbahçe beni çok yoğun şekilde istedi ama Telekom bırakmak istemedi. E şimdi doğma büyüme, özellikle de o yaşlarda tribün çocuğu olduğumuz için Fenerbahçe beni isteyince bütün dengem bozuldu. Çok zorlayarak, özellikle bonservis konusunda acayip fedakarlıklar yaparak aşığı olduğum renklere transfer oldum. Ama geçen o bir buçuk ay inanılmaz stresli bir dönemdi. Benim Fenerbahçe’ye gelmem için rahmetli Metin Aşık o dönem elinden geleni yaptı. “Ati Koç” (Atilla Emrullah) da elinden geleni yaptı ve aşık olduğum renklerde oynama fırsatı buldum. O benim için muhteşem bir andı.

• Fenerbahçe’de 2003-2004 sezonunda oynadınız. Trevor Harvey, Mike Jones, Willie Walls gibi yabancılarla; Erkan Veyseloğlu ve Rasim Başak gibi yerlilerle aynı formayı giydiniz. Bu kadroda en beğendiğiniz isim kimdi?
Açıkçası o dönem basketbola bugünkü gibi bir ilgi yoktu. Bütçeler şu ankinin neredeyse onda biri kadardı. Aslında fena bir kadromuz yoktu ama Türkiye’nin o dönem içinde bulunduğu şartlardan dolayı çoğu kulübün ödeme sıkıntıları oluyordu. Biraz fazla ABD’li sirkülasyonu olmuştu. Belki ondan dolayı yeterli performans gösteremedik ama ben kendi adıma müthiş bir sezon geçirdim. Hem Fenerbahçe formasının verdiği güç ve kuvvet, hem de kendime çok iyi bakmam benim daha sonra bir EuroLeague takımına, Ülker’e transfer olmama sebebiyet verdi. O takımda -hala oynayan- Erkan çok iyi yerlere geldi. Rasim de Fenerbahçe taraftarının çok sevdiği bir isim. Sonra o takıma Mark Dickel geldi, Erdal Bibo ve Umut Tınay gibi o dönemin iyi oyuncuları vardı. O kadroyla elimizden geleni sonuna kadar yapmıştık.
• Fenerbahçe forması altında oynadığınız en özel maç hangisiydi? Örneğin Beşiktaş’ı Süleyman Seba Spor Salonu’nda 101-106 mağlup ettiğimiz ve 25 sayı attığınız bir deplasman maçı var.
Bu maç gerçekten çok özeldi. Beşiktaş’ın kadrosunda Khalid El Amin, Larry Ayuso, Tomislav Ruzic vardı, açık konuşmak gerekirse maçın ağır favorisi olarak gösteriliyorlardı. Ve o salon çok küçüktü, hıncahınç doluydu. Bazı maçlar vardır, kazanacağınızı hissedersiniz, biz hissettik ve özellikle kendim olsun, Erkan olsun, Harvey olsun, çok net oynamıştık ve net bir galibiyet almıştık. Benim için en özel anlardan, en unutulmaz maçlardan birisiydi. Hatta sonrasında çok büyük olaylar çıktı, otobüsümüze saldırdılar. Maalesef böyle kötü bir olay yaşamıştık.

• 2003-2004 sezonu ligde hayal kırıklığıyla bitse de Avrupa’da başarılı bir sezon geçirmiştik. FIBA Avrupa Kupası’nda dörtlü finale kalmış ve üçüncü olmuştuk. Fenerbahçe ve sizin için nasıl bir sezondu?
Aslında şampiyon da olabilirdik ama orada inanılmaz bir hakem performansı vardı. Sanki “Boşuna uğraşmayın, sizi birinci yapmayacağız” der gibi bir yönetim vardı. Çok iyi mücadele ettik, Avrupa’da çok iyi gittik ama bazı sıkıntılar olmasa ligi daha üst seviyelerde bitirebilirdik. O dönemler Efes ve Ülker hegemonyasında geçiyordu, diğer takımlar birbirlerine çok yakındı. Biz takım halinde dış etkenlerden ve finansal problemlerden çok etkilendik. Ama kendi adıma konuşmam gerekirse Fenerbahçe forması altında oynadığım her maç benim için çok özel, değerli ve unutulmazdı.
• Fenerbahçe o sezonda iç saha maçlarını Ümraniye’deki Haldun Alagaş Spor Salonu’nda oynamayı tercih etmişti. Hatta 17 Ocak 2004’te tribünde çıkan olaylardan dolayı duran ve seyircisiz tamamlanan bir Galatasaray maçı var. Derbilerdeki atmosfer ve taraftar sizce nasıldı?
Evet, Ümraniye’deki o ufak salonda oynuyorduk. Şimdiki salonlar çok büyük, insanlar çok kalabalık ama o salondaki sıcaklık, kemik seyirci inanılmazdı. Çok keyif alıyorduk. Haldun Alagaş’ın yeri hepimiz için özeldir.
• Çubuklu formayı giydiğiniz süre zarfında ilginç veya sizde iz bırakan bir olay yaşadınız mı?
O süre zarfı içinde her an, her saniye ilginç ve değerliydi. Çünkü Fenerbahçe gerçekten farklı bir dünyaydı. O formayı giymeyen, o duyguyu yaşamayan insana bunu anlatamazsınız. O sevgiyi bile anlatamazsınız. Bizim Fenerbahçe sevgimizin tarifi yok; ne kupa, ne yıldız sayısı… Tabii ki anılarım var, Beşiktaş maçları olsun, Galatasaray maçları olsun, o maçlardaki hazırlanma süreçleri olsun, hepsi çok özeldi.
• Kariyeriniz boyunca 11 farklı takımda forma giydiniz ve 33 yaşında basketbolu bıraktınız. Bir Fenerbahçe taraftarı olarak, kulübümüzü diğerlerine göre özel kılan şey sizin için neydi?
Fenerbahçelilik çok başka. Şöyle cevap vereyim, Fenerbahçe’yi özel kılan şey tarifsiz. Camianın içine girdiğin zaman kendinizi bir fanusta, çok özel ve farklı hissediyorsunuz. Size gerçekten bunu açıklayamıyorum. O formayla mücadele etmek, o taraftarın desteğini görmek, o koşulsuz sevgi, bağlılık… Bambaşka bir duygu. Bu arada tabi ki diğer kulüplerin çok özel tarihleri var, haksızlık yapmayalım ama sadece şunu diyorum: Fenerbahçelilik kelimelerle tarif edilemeyecek kadar başka bir şey.
• Fenerbahçe basketbolda 2000’lerin sonunda büyük bir atılıma geçti ve EuroLeague kupasını kazanarak Türk basketbolunda bir lokomotif haline geldi. Söz konusu dönemi ve takımın bu sezonki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Güzel başarılar geldi. EuroLeague kimsenin hayal dahi edemeyeceği bir seviyeydi, çok rahat bir şekilde kazandık. Büyük yatırımlar yaptık ama bir basketbolsever olarak yorumlamam gerekirse, bunu kalıcı ve düzenli hale getirmemiz lazım. Anlık, senelik bütçeler yerine bir sistem kurmamız lazım. Bu sene o yüzden biraz sancılı geçiyor. Mutlaka belli bir seviyede kültür ve sistem yaratmamız gerekiyor. Çünkü bir müessese takımı değiliz ki her sene 15-20 milyon Euro’lar harcayalım. Mutlaka altyapıya, hatta genç yabancılara da yönelmemiz lazım. Örneğin Tarik Biberovic gibi oyuncular bulmalıyız. Açık konuşmak gerekirse her sene bir Nando De Colo alamayız. 25-30 milyonluk bir camia gücümüz var. Bunu arkamıza alıp taraftar desteğiyle bir kültür oturtmamız lazım.
• Son olarak, bu röportajı okuyan Fenerbahçe taraftarlarına mesajınız nedir?
Bu basketbolla alakalı değil, biraz genel olacak. Maalesef özellikle son dört yıldır çok bölündük, isimlerin ve kişilerin arkasına takıldık. İsimleri vermeyeyim, zaten biliyorsunuz. Tek bir Fenerbahçe var. Bizim sevdamız, aşkımız armaya ve renklere. Lütfen artık bu armanın altında birleşelim ve Fenerbahçe’yi tüm branşlarda tepeye çıkartmak için uğraşalım. Sosyal medyada görüyorum, Fenerbahçe’ye en çok zararı -isteyerek veya istemeyerek- yine Fenerbahçeliler veriyor. Ne olur şu kişilerden uzaklaşalım, armamıza dönelim ve hep beraber Fenerbahçe’yi zirveye taşıyalım. Yeter ki kendi aramızda bölünmeyelim. Aslolan Fenerbahçe’dir.
Fenerbahçe sevgisiyle dolu anlamlı ve hoş bir röportaj , beğendim.
BeğenBeğen