1980’li yıllarda Türk basketbolunun en önemli şutörlerinden olan ve Fenerbahçe formasını aralıklarla dört sezon giyen Fatih Özal, Baran Arslan ve Erdi Tiran’ın sorularını cevapladı. Eski milli basketbolcumuz, özlem duyduğu eski günleri ve Spor Sergi’yi Salon Tribünü’ne anlattı.
• Fatih Bey, öncelikle röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için size teşekkür ederim. Basketbola Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nin takımında başladınız. Spora başlama öykünüzü bize anlatabilir misiniz?
Basketbola Ziraat Fakültesi’nde başladım. Ankara Deneme Lisesi bahçesinde yağmur kar demeden çok çalıştım. Daha sonra kulüpte, altyapıda kendimi geliştirmeye başladım.
Mahmut Abi (Uslu) beni A Takım antrenmanına çağırdığında kalbim duracak gibiydi ve gece heyecandan uyuyamamıştım. Altyapı, A Takım seneleri derken Genç Milli Takım’a seçildim.
• 1978’den itibaren dört sezon boyunca Ziraat Fakültesi’nde oynadınız ve 1982 yazında Ali Şen’in başkan olduğu Fenerbahçe’ye transfer oldunuz. Transfer süreci nasıl gerçekleşti?
Fenerbahçe’ye gelmek müthişti. O sene birçok kulüpten teklif almıştım, en iyisi Mersin Çukurova takımından gelen teklifti ama Fenerbahçe’den de teklif gelince bir Fenerli olarak, hemen büyük bir mutlulukla kabul ettim. Efe Aydan’la aynı takımda oynayacak olmak benim için rüya gibiydi. Ayrıca Aliço’nun (Ali Limoncuoğlu) da takıma gelmesi benim için ayrı bir güzellikti.
• 1988-89 senesindeki Galatasaray maceranızı saymazsak 1986-1990 yıllarında çubuklu formayı yeniden giydiniz. Bu süre zarfında Pete Williams, Larry Richard, Ali Limoncuoğlu, Efe Aydan ve Hakan Artış gibi isimlerle aynı takımda oynadınız. Çubuklu forma altında beraber oynadığınız en iyi basketbolcu kimdi?
Saydığınız isimler gerçekten benim için de çok değerli oyuncular. Bu oyunculara ekleme yapmam gerekirse Can Sonat, kaptan Neco (Necdet Ronabar) ve ilk kaptanım Yeşilköylü Ömer diyebilirim.

• Fenerbahçe formasıyla özdeşleşmiş bir oyuncu olarak Galatasaray’da oynamak sizin için nasıl bir tecrübeydi? Oradaki bir sezonun sonunda Fenerbahçe’ye geri dönme sebebiniz neydi?
Galatasaray’a gitmeden önceki sene kulüpte mutsuzdum, basketbolla ilgili kişisel nedenlerimden dolayı ayrıldım. Amerikalı koç Jack Avina beni isteyince Galatasaray’ın teklifini kabul ettim ve transfer oldum. Benim için zor bir yıldı ama büyük bir tecrübeydi, “Çok iyi geçti” diyemem ama yine de kötü bitmedi.
Eczacıbaşı kulübünden bildiğim ve çok sevdiğim Larry Richard Fenerbahçe’ye transfer olacaktı, benim için beraber oynamak isteyeceğim çok iyi bir oyuncuydu, aynı zamanda çok iyi bir insandı. Rahmetli Doğan Abi (Hakyemez) ve Aliço’nun da bastırmasıyla tekrar geri döndüm.
• Fenerbahçe’de dört sezonda bir Cumhurbaşkanlığı Kupası ve bir Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü Kupası şampiyonluğu yaşadınız. Bu başarıların sizin için anlamı nedir?
Şampiyon olamamıştık ama o sene yirmi haftaya yakın yenilmemiştik. O zamanlar değişik play-off sistemleri uygulanıyordu. Çok iyi bir sene geçirip elenmek ve 40 gün boyunca Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı oynamayı beklemek gerçekten çok zordu.
Elendiğimiz maçta alenen kasıtlı yapılan hakem hatalarını hayatım boyunca unutamam. Daha sonra o hakemlerin yaptıkları ortaya döküldü ve hakemlikten atıldılar. Çetin Abi (Yılmaz), kaptan Neco ve Doğan Abi’nin psikolojik terapileri ve bizim özverili çalışmalarımızla Cumhurbaşkanlığı Kupası’na hazırlandık, iyi oynadık ve kazandık.
Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Kareem Abdul-Jabbar’ın da maçı seyretmesi, binlerce Fenerli taraftarın büyük desteği unutamayacağım anlardı. Çok sevdiğimiz kaptan Neco’nun son maçıydı, basketbola bu kupayla veda etmesi sanırım ona da unutamayacağı bir anı olmuştur.


• Sarı lacivertli forma altında şampiyonluk yaşayamadınız, 1990 yılında Tofaş SAS’a transfer oldunuz ve sezon sonu final serisinde Fenerbahçe’ye şampiyonluğu kaybettiniz. Sizin adınıza belki de talihsiz bir andı. Neler hissettiniz?
Evet, üç kere çok yaklaştık ama olmadı. Tofaş senesinde de yakındık, o sene çok başarılı geçmişti. Final serisini de 2-2’ye getirmiştik, ancak Fenerbahçe Antalya’da daha iyi oynadı, seriyi 3-2 yaptı ve ilk şampiyonluğunu aldı. Çok üzülmüştüm ama maç sonu Aliço’ya uzun süre sarılıp kutlamıştım.
• O zamana yetişmiş birçok Fenerbahçelinin ve sporseverin özlemle andığı Spor ve Sergi Sarayı’nın atmosferini sayısız kez yaşamış bir basketbolcusunuz. Spor Sergi sizin için ne ifade ediyordu? O zamanki tribün atmosferi nasıldı? Bu salonda özel bir anınız var mı?
Spor Sergi müthiş bir salondu, o salonda oynamış kime sorsanız herhalde aynı cevabı verir. Basketbolu bilmeyen, oynamayan bir insan bile o salona girse oynayası gelir. Spor Sergi Fenerbahçe taraftarıyla da müthiş bir atmosfere bürünmüştü, oturup saatlerce taraftarı seyredebilirdiniz. Basketbol tarihinin de yattığı bu salonun yok olması, o salonu bilen herkesi çok üzmüştür diye düşünüyorum. Basketbolun güzel günleriydi. Ankara kökenli olmama rağmen Spor Sergi denince hala çok duygulanıyorum. O salonun yok olması Türk basketbolu için bence çok büyük kayıp. Spor Sergi’yi hep güzel anacağım ama içim cız ederek.
Spor Sergi ile çok anım var ama beni en çok etkileyen şuydu: Fenerbahçe’ye ilk geldiğim yıl, Spor Sergi’deki ilk maçlar. O sene hafta sonları iki maç oynanıyordu. İlk maçımız cumartesi Galatasaray, pazar günü Beşiktaş’laydı. Maç günü salona girdiğimizde Fener seyircisi tribünleri öyle bir doldurmuş ki, dışarıda da içerdekinden fazla taraftar vardı.
İçeride öyle bir atmosfer var ki, kalbim durdu duracak. 20 yaşındayım, Fenerbahçe’deyim, Galatasaray’la oynuyoruz, saha full, dışarısı daha kalabalık… Maç başlamadan önce topu yere vurabileceğimden bile emin değildim. Neyse ki maçın başlamasıyla o heyecan biraz dindi ve iyi bir oyundan sonra önce Galatasaray’ı, sonraki gün de Beşiktaş’ı yenmiştik. Sonraki her maçta Spor Sergi aynı atmosferdeydi, müthişti, unutamam.

• Fenerbahçe basketbolu son 15 senede büyük bir atılımla Avrupa basketbolunun en önemli kulüplerinden biri haline geldi, EuroLeague kupasını müzesine götürdü ve Türk basketbolunda lokomotif haline geldi. Bu dönemi, takımın bu sezonki durumunu ve geleceği nasıl değerlendirirsiniz?
Fenerbahçe seyircisi basketbolu bilen, yönlendiren, duraksayan takımı canlandıran yapısıyla her zaman büyük bir güçtür. Tabiri caizse “ölüyü bile canlandırır”. Basketbol branşı çok büyük başarılara imza atmıştır, devamı da gelecektir. Dereağzı’ndaki dış sahalarda da idman yapmış bir oyuncu olarak kulübü bu seviyelerde görmek çok sevindirici.
• Son olarak, bu röportajı okuyan Fenerbahçe taraftarlarına mesajınız nedir?
Fenerbahçe taraftarı o zaman da müthişti, şimdi de müthiş. Her zaman takımı destekleyen muazzam bir güç. Güzel günlerimiz, anılarımız oldu, hatalarımız varsa affola. Sevgiler.