Mustafa Abi: “Kendimi Her Zaman ‘Fenerbahçeli Mustafa’ Olarak Tanımlarım”

Fenerbahçe formasını yıldız, genç ve A takım seviyelerinde toplam yedi sezon giyen Mustafa Abi, Baran Arslan ve Erdi Tiran ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdi. 1.97 boyundaki eski oyun kurucu; basketbola başladığı dönemi, Fenerbahçe’deki yıllarını ve İtalya’daki deneyimini Salon Tribünü’ne anlattı.

• Mustafa Bey, öncelikle röportajımıza katıldığınız için size teşekkür ederiz. Basketbola 1991 yılında, 12 yaşında Afyon Çimentospor’da başladınız. Bu spora başlama hikayeniz nasıldı? Bir oyun kurucuya göre boyunuzun uzun olması, zaman zaman başka pozisyonlarda denenmenize sebep olmuş muydu?

Basketbola başlamam şöyle oldu; Afyon’da ilkokulumun basketbol takımı yoktu, hentbol ve voleybol takımlarında oynuyordum. Ortaokula başlamadan önceki yaz tatilinde arkadaşlarımla birlikte basketbol okuluna kaydolmuştum, fakat beni ortaokulda hentbol takımına almak istediler. Çimentospor’dan antrenörüm Ahmet Sarlık’ın da devreye girmesiyle hem okulun basketbol takımına girdim hem de Çimentospor’un minik takımında basketbola başlamış oldum.

O zamanlarda Afyon’da basketbol oldukça amatörce oynanıyordu, o yüzden belirli hücum organizasyonları, oyuncu pozisyonları yoktu ama hücumda 1-2 numara oynarken, savunmada yaşıtlarım arasında en uzun oyuncu olduğum için alan savunmasında 5 numara pozisyonunda oynuyordum.

• Atilla Çakmak ve Efe Aydan tarafından keşfedilip Yıldız Milli Takım’a çağırıldınız, burada birçok takımın dikkatini çektiniz ve Fenerbahçe ile sözleşme imzaladınız. Transfer süreci nasıl gerçekleşti?

1993’ün Ocak ayında ilk defa milli takım kampına davet edildim, yaz aylarında da Bursa’da Tofaş SAS takımıyla bir ay kadar antrenman yaptım, fakat yaşım küçük olduğu için ailemden uzak kalmak çok zor geldi ve tekrar Afyon’a döndüm. 1994’te milli takım kampları devam etti. Galatasaray, Ülkerspor, Ankara PTT ve Tofaş beni transfer etmek istediler. Bir milli takım hazırlık maçında Murat Didin beni izlemiş ve beğenmiş. Kendi anlattığına göre iki dakika izlemiş ve “Alın bu çocuğu, kaçırmayın” demiş. Bunun üzerine o zamanki altyapı şube sorumlusu Önder Seden, babamı arayarak beni transfer etmek istediklerini söylemiş. Babam da Fenerbahçeli olduğu için hiç tereddüt etmeden teklife olumlu yanıt vermiş. Daha sonra 1994’ün yaz aylarında, Edirne’de milli takım kampındayken kontratı imzaladım ve 1 Eylül 1994’te Fenerbahçe Yıldız Takımı ile ilk antrenmanıma çıktım.

Kaynak: Mustafa Abi Arşivi

• Fenerbahçe’de 1994-2001 yılları arasında 7 sezon oynadınız ve birçok unutulmaz isimle aynı formayı giydiniz. Bunlardan bazıları İbrahim Kutluay, Dallas Comegys, Henry Turner; 1998’deki “Dream Team”den Mahmoud Abdul-Rauf, Conrad McRae ve Zan Tabak’tı. Beraber oynamaktan en çok keyif aldığınız isim kimdi?

Tek bir isim vermek doğru olmaz, çünkü daha 20 yaşıma gelmeden başta Levent Topsakal, İbrahim Kutluay, Tamer Oyguç, Serdar Apaydın olmak üzere Türk basketbolunun birçok yıldızıyla ve Dallas Comegys, Henry Turner, Conrad McRae, Mahmoud Abdul-Rauf gibi çok özel yabancı oyuncularla sarı-lacivertli formayı giymenin onurunu yaşadım. Ayrıca Zaza Enden, Reha Öz, Melih Sevda ve Ermal Kurtoğlu (Ermal Kuqo) ile hem Fenerbahçe altyapısında, hem de A takımında çok güzel senelerim geçti. Bu dört arkadaşımın bendeki yerleri apayrıdır.

• Çubuklu forma altında oynadığınız en unutulmaz, başarılı maç sizin için hangisiydi?

1996’da Ayhan Şahenk Spor Salonu’nda oynanan Galatasaray – Fenerbahçe maçı… Maç öncesi takımın birinci oyuncu kurucusu Erdal Koşan sakatlanınca bütün maçı tek oyun kurucu olarak oynamıştım. Maçı 88-70 kazanmıştık, ben de 15 sayı atmıştım. Henüz 17 yaşımdayken çıktığım bu karşılaşma basketbol kariyerimin en önemli maçı diyebilirim. Ayrıca o zamanlar “Galatasaray maçı kazanmadan Fenerli olunmaz” denirdi, o açıdan da ayrı bir önemi var tabii. 🙂

Kaynak: Mustafa Abi Arşivi

• Kulübümüzde geçirdiğiniz altı sene boyunca yaşadığınız ilginç veya unutulmaz bir olay var mı?

Bir çok güzel anı var tabii ki, ama unutamadığım bir an olarak, belki çoğu insana şu an düşünüldüğünde sıradan gelebilecek ama o zamanın şartları düşünüldüğünde benim hiç unutamadığım bir sahne olarak şu günü söyleyebilirim: Daha Fenerbahçe’ye Afyon’dan yeni gelmiştim, sadece yıldız ve genç takımlarda oynuyordum. Bir gün bizi A takımın maçına götürdüler. Maçtan sonra takım otobüsü ile hep beraber geri dönmüştük.

Bir sene önce Afyon’da isimlerini sadece gazetelerden okuyabildiğim, belki televizyonda maç özetlerinde birkaç saniye izleyebildiğim; basketbolun ve Fenerbahçe’nin yıldızları Hüsnü Çakırgil, İbrahim Kutluay, Hakan Yörükoğlu, Altar Tunçkol, Güray Kanan, Cenk Renda ve Cenk Gürsoy gibi isimlerle aynı otobüste olmak ve onların muhabbetine şahit olmak beni çok heyecanlandırmıştı.

• 1998-99 sezonunda NBA’de yaşanan lokavtı iyi değerlendirerek yıldız oyunculara sahip bir kadro kurmuştuk. EuroLeague’de son 16’ya kadar gelmiş ve Real Madrid’e elenmiştik. Abdi İpekçi’de oynanan ilk maç bugün bile akıllarda. 81-89 kaybetmemize rağmen serbest atışlarda sandalyelerin havaya kaldırıldığı, potanın sallandığı unutulmaz bir tribün performansı vardı. Bu maçı hatırlıyorsanız bize anlatmanız mümkün mü?

Maçı hatırlıyorum tabii ki ama aradan yaklaşık 23 sene geçtiği için aklımda çok fazla detay yok. O sezonki bütün EuroLeague maçları için şunu söyleyebilirim; sezon başında kurulan süper kadronun (90’lı yıllar şartlarında bir araya gelmesi hayal edilemeyecek gerçek bir rüya takımdı) etkisi ve çekiciliğiyle, benim oynadığım dönemdeki en yoğun, ateşli ve etkili taraftar/tribün desteği vardı o sezon.

“Aggresive Fener Fans” Kaynak: kirmizikrampon.blogspot.com

• Aynı zamanda bu sezonda EuroLeague’i şampiyon olarak tamamlayan Žalgiris Kaunas’a ve Kızılyıldız’a karşı oynamış, birer maçı kazanmış ve kaybetmiştik. Bu maçları ve öncesindeki hazırlık süreçlerini bizlere anlatırsanız mutlu oluruz.

Kızılyıldız maçına dair aklımda kalan bir detay yok maalesef. Ancak Žalgiris maçı basketbolu yakından takip eden her Fenerbahçeli gibi, o gün kadroda olan bir oyuncu olarak benim de; maç içinde takımın, tribünde taraftarın güzelliği ile Fenerbahçe’de oynadığım dönemde unutamadığım bir maç olarak her zaman aklımda kalacak.

• Kariyerinizde Fenerbahçe’nin yanı sıra Beşiktaş, Ülkerspor, Efes Pilsen gibi takımlarda oynadınız. Fenerbahçe’yi sizin için özel kılan şey neydi?

Ben Fenerbahçe ile hiç kupa kaldıramadım ama hayatımın en güzel günlerini ve birçok ilkini Fenerbahçe’de yaşadım. Amatör ruhu da, profesyonel ruhu da, forma için mücadeleyi de, taraftar için mücadeleyi de ilk defa bu kulüpte hissettim ve yaşadım. Yeri geldi Fenerbahçe Stadı’nda maç kaçırmadım, yeri geldi Ali Sami Yen’deki deplasman maçına sabah erkenden taraftarlarla birlikte gittim. Ve her ne kadar diğer kulüplerde şampiyonluklar yaşamış ve kaptanlık yapmış olsam da, kariyerim bittiğinde kendimi her zaman “Fenerbahçeli Mustafa” olarak tanımlarım. O yüzden yedi senemi geçirdiğim ve taraftarı olduğum bu kulüp benim için çok özeldir.

• Röportaj için araştırma yaparken Türkiye Ligi’nde en son 2011-12 sezonunda Olin Edirne forması giydiğinizi gördük, daha sonra Ekşi Sözlük’ten 2019’a kadar İtalya Serie C ekibi Milano Bocconi’de oynadığınız bilgisini edindik. Açıkçası çok detaylı bilgiye ulaşamadığımız için merak ediyoruz, sizin için nasıl bir deneyimdi?

Eşim akademisyen, onun Milano’daki Bocconi Üniversitesi’nde çalıştığı süreçte ben de okulun İtalya Serie C liginde yer alan takımında dört sezon basketbol oynadım. Takım -kendi prensipleri gereğince- tamamen okul öğrencilerinden ve okul ile bir şekilde bağı olan kişilerden kuruluydu. Yani takımın koçu profesör, oyuncuları da öğrenciydi. Ben de hem koça, hem de saha içinde oyunculara yardımcı oluyordum. Basketbol sahalarındaki en zor sezonlarımı orada geçirdim diyebilirim. Çünkü takımın yaş ortalaması 19’du ve hiçbiri yerinde durmuyordu. Rakip takımlarda da nispeten yaşlı oyuncular olduğu için maçlarda çok problem yaşamıyordum, ama antrenmanlar benim açımdan çok sıkıntılı geçiyordu. 🙂

Mustafa Abi, Bocconi Üniversitesi’nde 10 numaralı formasıyla. Fotoğraf: Simone Spagnuolo / © Università Bocconi

• Sizin döneminizde Fenerbahçe maçlarını önce Abdi İpekçi’de, ardından Ümraniye’deki Haldun Alagaş Spor Salonu’nda oynadı. Bu salonlardaki atmosfer sizce nasıldı? O zamanki taraftarla bugünkü taraftar arasındaki farklar nelerdi?

Abdi İpekçi ile Haldun Alagaş’ı karşılaştırmak spora ve basketbola karşı yapılmış büyük bir saygısızlık olur. Ben Fenerbahçe Ülker Arena’yı hiç görmediğim, atmosferini bilmediğim için taraftar arasındaki farkı söyleyebilmem mümkün değil; ama uzaktan izlediğim kadarıyla kadınların ve çocukların çokluğu dikkat çekiyor, bu da tabii ki mükemmel bir şey.

• Son olarak, bu röportajı okuyan taraftarlara ve Fenerbahçe camiasına mesajınız nedir?

Ben Fenerbahçe’den ayrılalı 20 sene oldu. Bu yüzden öncelikle size, beni hâlâ “Fenerbahçeli Mustafa” olarak hatırladığınız için çok teşekkür ederim.
Uzun yıllar önce de olsa, Fenerbahçe’nin en güzel yıllarını da en zor yıllarını da yaşamış bir sporcusu olarak; büyük Fenerbahçe taraftarına şartlar ve sonuçlar ne olursa olsun, fanatikliğe varmayan destekleri sayesinde bir çok kulüp başarısına şahit olmalarını dilerim…

Yorum bırakın