Hüseyin Kozluca: “Profesyonellik Yoktu, Yol Parası Karşılığı Oynuyorduk”

Fenerbahçe ve Türk basketbolunun uzak geçmişine ışık tutacak, arşivlerde yer alacak bir röportajla karşınızdayız. Salon Tribünü ekibinden Baran Arslan; 1963’ten 1972’ye kadar formamızı giyen, basketbol takımımızı iki sene çalıştıran, 568 sayıyla Fenerbahçe – Galatasaray derbilerinin sayı rekorunu hala elinde tutan, 1968-69 sezonundaki 785 sayısıyla efsaneleşen 1938 doğumlu Hüseyin Kozluca ile bir röportaj gerçekleştirdi.

• Merhaba Hüseyin Abi, öncelikle hoşgeldiniz. Bizleri kırmayıp buraya kadar geldiğiniz için size ben ve arkadaşlarım adına teşekkür ederim. Öncelikle bize kendinizi tanıtabilir misiniz?

Hoşbuldum. 1938 senesinde İzmit’te, Kocaeli’de doğdum. Ondan sonra nüfus kağıdımızı İstanbul’a aldırdık. Sonrasında da hayatımızı burada sürdürmeye başladık.

• Çocukluğunuzda, gençliğinizde hangi okullarda okudunuz? Basketbola başlamanızdan önce uğraştığınız bir spor var mıydı?

Basketbola başlamadan önce herkes gibi futbol oynuyorduk, voleybol oynamaya çalışıyorduk. Sonra boyumuz birden uzayınca, Haydarpaşa Lisesi’nde okurken Fenerbahçe antrenörü Önder Dai geldi. Daha önce basketbol oynamamıştım ama boyum 1.91’di. Sınıf arkadaşlarım Cahit ve Anadoluhisarlı Üstün bana “Sen gel, orada dur, biz sana ne yapacağını öğretiriz” dediler. Önder Dai oraya gelmiş, sınıf maçlarını takip ederken beni gördü. Bana “Gel kardeşim buraya” dedi. Ben de basketbolu bilmiyordum. Beni aldı, Fenerbahçe altyapısına, yıldız takımına getirdi.

O zaman Fenerbahçe genç takımı çok kuvvetliydi. Can Bartu, Gündüz, İlhan vardı. Nitekim Türkiye birincisi oldular. Ben de o zaman dört buçuk aylık basketbolcuydum. Sene 1954 ve 55’ten bahsediyorum. Biz yavaş yavaş basketbola başladık, genç karmaya seçildik, İzmir’e gidip geldik, top tutmasını öğrenince yavaş yavaş kafamızı çıkarmaya başladık. Ondan sonra bir sürü kondisyoner geldi. Kimisi dedi ki “Biz İsveç’te kursa gittik”, kimisi dedi “Biz şurada…”. “Bu hareketleri yapacaksınız” dediler.

O ara Rusya’ya gitmiştik. Rusya’da Amerikalıların durduramadığı oyuncu Gorky, bize “Halter ve atletizm yapacaksınız” dedi ve herkes birbirine baktı. Bizi üç sabah aldı ve Tiflis’teki salonda çalıştırdı. “Ben Müslüman Gürcü’yüm. Annem Hristiyan Gürcü, babam Müslüman Gürcü.” dedi. Kısa keselim, Türkiye’ye döndüğümüz zaman salonda haltere başladık. Birçok kişi halteri kaldıramadı. Ahmet Enünlü, Josef ve şarkıcı Yıldırım Gürses oradaydı. Bana “Gel buraya, bunların hepsi kaldırmıyor, bu şartlar altında bir şey yapamazsınız” dediler. Ben onlardan ayrıldım çünkü deftere imza atıyorduk. Kimse de kaldırmıyordu. Ben bütün hareketleri olduğu gibi, 3 ay yaptım ve 5 kilo aldım. Ertesi sene hemen Tagar’a gittim, haltere başladım ve Dolmabahçe’de Ruhi Abi’nin atletizm takımına girdim. “İngiltere’den getirdiğim şeyleri yaparsan üç senede hepsini sollarsın” dedi.

Kaynak: Hüseyin Kozluca Arşivi

• Basketbolun yanında halter de yapmış ve kondisyona önem vermiş bir sporcusunuz, konusu açılmışken onu da sormak isteriz.

Bu arada Ankaralı kondisyonerlerden Turan Çelik, Muammer Pamuk ve diğerleriyle İsveç’te kursa girdik. Aynı hikaye, “Haltere lüzum yok” diyorlardı. Üç sene Türk basketbolunu bu şekilde geriye attılar. Çünkü modern basketbolda kuvvet şarttır. Modern basketbol, hücumda müdafaa arasında cereyan eden korkunç bir savaştır. Basketbolu oynamak için modern oyuncu olmak ve modern çalıştırıcıyla çalışmak lazım. Ben kimseyi dinlemeden halter ve atletizmi yaparak iki basamak yukarı fırladım. O ara Amerikalı McGregor geldi ve pivot fake’lerini anlattı. Ben de onları Yalçın Abi’ye (Yalçın Granit) anlattım. Yalçın Abi beni bir ay boyunca Darüşşafaka’nın idmanına aldı. Pivot fake’lerini Nedret’e (Nedret Uyguç) gösterdim. “Kondisyonerim diye geçinenler, biz teknik adamları şaşırttılar” dedi. Haltere karşı çıktılar. Bizim nesil birden 2-3 gömlek yukarı fırladı, o ara eski basketbolcuların hepsi basketbolu bıraktılar. Onlar tek el atıyorlardı, jump shot atamadılar. 1962’de Türkiye’ye modern basketbol geldi.

Size mesela bir kondisyoner bir şey söylediği zaman bunu tetkik etmeli ve inanmalısınız. Ben basketbolu bıraktıktan sonra Fenerbahçe Kulübü’ne Didi geldi, Branko Stanković geldi, Romen antrenör geldi. Hepsi ağırlık çalışmasına önem verdiler. Bugün Fenerbahçe Futbol Takımı’nda Erol’a (Erol Bulut) dikkat ettiniz mi? Yeni Malatyaspor’u çalıştırırken takımı dağa çekti, Alanyaspor’a gitti, takımı dağa çekti. Şimdi de sıra Fenerbahçe’de. Çünkü insan vücudunda çalışmayan ne kadar damar varsa 1000 metrenin üzerinde çalışır. Millet hala bunun farkında değil. Ben bunları Oscar Hold (1964-65 sezonundaki Fenerbahçe teknik direktörü)‘dan, Yorgo Tagar’dan, Ahmet Enünlü’den öğrendim.

Basketbol sahada oynanır. Bugün Türkiye’de basketbolun sayı kralı Hüseyin Kozluca, her yerde yazıyor. Ben 700 küsür sayı attım. Galatasaray maçlarının da sayı kralı benim. Bütün iş çalışmakta ve karşındaki adama inanmakta. McGregor, Nedret Uyguç ve bizi ABD’ye götürmek istedi, hiç kimse gitmedi. O devirde Turgut Atakol (eski basketbolcu, hakem ve spor yöneticisi) vardı. Çok milliyetçi adamdı, bir konuşma yaptı ve kimse Amerika’ya gitmedi. Gitseydik biz de orada oynayacaktık, bütün iş çalışmakta.

• Fenerbahçe’de basketbola başladığınız ve maçlara çıkmaya başladığınız zaman neler hissettiniz?

İsmet Uluğ (1962-66 yılları arasındaki Fenerbahçe Başkanı) devrinde Fenerbahçe’yi İstanbul Ligi’nde, Türkiye Ligi’nde, Teşvik Turnuvası’nda bizim neslimiz namağlup şampiyon yaptı. İlk beşimiz Tuncer Kobaner, Mehmet Baturalp, Ferhan Baras, İlker Esel ve Hüseyin Kozluca.

Fenerbahçe Erkek Basketbol Takımı’nın 1964-65 kadrosu. Ayaktakiler: Tuncer Kobaner ve Hüseyin Kozluca, oturanlar: Ferhan Baras, Mehmet Baturalp, İlker Esel. (Kaynak: ayaktakileroturanlar.com ve Mehmet Durupınar’ın yazdığı “Türk Basketbolunun 100 Yıllık Tarihi” isimli kitap.)

• 1963’ten 1972’ye kadar Fenerbahçe’de oynadınız. Bu sürede Mehmet Baturalp, Erdal Poyrazoğlu, Tuncer Kobaner, Güner Yalçıner ve Ferhan Baras gibi isimlerle aynı formayı giydiniz. Beraber oynadığınız en unutulmaz, sizde en iz bırakan, beraber oynamaktan en keyif aldığınız oyuncu kimdi?

Bugün Şengün Kaplanoğlu gibi oyuncu gelmedi, 1 numaralı oyuncuydu. Ayrıca Kemal Erdenay bugün Türk basketbolunda aranan bir adam. Fenerbahçe ve Türk basketbol seyircisi kimin sahada ne yaptığını bilir, ona göre tezahürat yapar. “Fenerbahçe’nin lacivert-sarısı, Kozluca atıyor gece yarısı”, bana böyle bağırıyorlardı. Kendimi methetmeyeyim ama her maçta tarifem 25-30’du, atıyordum yani. Milli maçlarda da 1968’de Budapeşte’de Fransa’yı yenmiştik, büyük olay olmuştu. Şahap Kocatopçuoğlu (eski Sanayi Bakanı) da hanımıyla maça gelmişti, maçtan sonra sahaya indi ve tüm Milli Takım oyuncularına sarıldı. Şenol Güneş “100 senede bir defa Fransa’yı yendik” diyor, basketbolda biz kaç defa yendik.

• Fransızlarla oynanan maçlardan bahsetmişken, 1967-68 sezonunda Avrupa Kupa Galipleri Kupası’nın ikinci tur ilk maçında, İstanbul’da ASVEL’i sizin 30 sayınızla 68-61 mağlup etmiştik. Bu maçlardan bahsetmeniz mümkün mü?

ASVEL’i de yendik. Sergi Sarayı’nın içerisinde 6000, dışarısında 10000 adam vardı. Faruk Ilgaz başkandı. Orada 30 sayı atmıştım. 20 sayı arka arkaya attım. Büyük olay olmuştu. Fransa’ya gittiğimizde gazeteci Gökşin Sipahioğlu çağırdı, gazetelerde kafama sarık sarmışlar, “Osmanlı Fransız’ı alaşağı ediyor” yazmışlar. 20 sayı arka arkaya atınca, o maçtan sonra beni Guinness Rekorlar Kitabı’na yazdılar. Fakat Fransa’daki maçta elendik. Sonra Charles Aznavour (Ermeni kökenli Fransız sanatçı ve diplomat) bizi Olympia Sahnesi’ndeki konserine davet etti. Babası buradan göç eden Ermenilerdenmiş. Oraya girdiğimiz zaman Fenerbahçe basketbol takımı olarak büyük alkış aldık. Aznavour bizi selamladı. “Esperanza” ile başladı, salon yıkıldı. Eiffel Kulesi’nin ikinci katında bize yemek yedirdiler. Döndük ve daha sonra takım dağıldı, çünkü iş Kadıköy Grubu’nun elindeydi. “Biz boks ve küreğe bakacağız, basketbola ağırlık vermeyeceğiz” dediler. O canım Fenerbahçe takımı dağıldı.

Kaynak: Hüseyin Kozluca Arşivi

Fenerbahçe’mizde bulunduğunuz 9 sezonda üç Türkiye Şampiyonluğu, yedi İstanbul Basketbol Ligi şampiyonluğu ve 1966-67 sezonunda tarihimizin ilk Türkiye Kupası şampiyonluğunu yaşadınız. Ayrıca ASVEL maçlarından da bahsettik. Bu başarılardan veya maçlardan sizin için en anlamlı olanı hangisiydi?

Müslim Baba (Müslim Bağcılar) Fenerbahçe’de basketbol şubesini ele almıştı. Bir Romen takımı ile Sergi Sarayı’nda oynuyoruz, 14 sayıyla kazandık. Bükreş’te rakibimizi eledik ve Arnavutluk’a gideceğiz. Müslim Baba da Arnavuttu, “Aman çocuklar” diyordu. İki oyuncumuz rahatsızlanınca orada son saniyelerde kaybettik, bizim için çok üzücü olmuştu. Normalde Arnavutları 25 sayı farkla yenerdik. Büyük bir şanssızlık oldu, hala içimizdedir. Müslim Baba da çok üzülmüştü. Fenerbahçe seyircisi, takım iyi olduğu anda bırakmaz.

İyi bir Fenerbahçelisiniz ancak Galatasaray formasını da giymiş bir basketbolcusunuz. Bunun nedeni maddiyat mıydı, yoksa başka bir sebep mi vardı? Ayrıca altı sene sonra kulübümüze geri döndünüz, bunun da nedenini sizden öğrenmek isteriz.

İdmanda arkadaşımız Ergin vardı, “İleride çok iyi oyuncu olacak” diyorlardı. Enteresan hareketler yapınca bizler güldük. Önder Dai döndü, “Ne gülüyorsunuz ulan!” dedi, bize hakaret eder şekilde bağırdı. Önder Dai; Ergin, yıldız takımdan arkadaşım Birol, Teoman ve beni kovdu. Çok sert bir şekilde “Çıkın buradan!” dedi. Biz çekildik, Kalamış Yelken Kulübü’nde oturuyorduk. Gürcan Bilgiç’in babası Necati Bilgiç’in araya girdiğini duyduk. Bir buçuk ay sonra kravat takıp gittik, Önder Dai “Ben bunları affetmiyorum, çekin gidin” dedi. Ben 1.91 boyunda uzun boylu bir adamdım. Kalamış’ta otururken Şevki Tokmakoğlu geldi, “Madem seni kovmuşlar, seni Galatasaray’a götüreyim” dedi. Beni aldı ve Galatasaray basketbol altyapısına götürdü. Bizi aldılar, röntgenimizi çektiler, çok zayıftık. Bize gel, biz basketbolu onlardan daha iyi öğretiriz” dediler. O ara iki kulüp arasında büyük bir sürtüşme oldu, çünkü ben yavaş yavaş basketbola kafamı çıkartmaya başlamıştım.

Galatasaray genç takımında başarılı olmaya başladım ve Yalçın Granit birden devreye girdi, “Doğru dürüst çalışırsan çok iyi oyuncu olacaksın” dedi. Her işte bir hayır var, bizi kovmasalardı belki bu duruma gelemeyecektik. Çünkü Fenerbahçe’deyken Halkevi’nin salonunda bir saat idman yapabilirdik ama Galatasaray’ın kendi salonu vardı. 1958’de milli formayı giydim, Türk basketbolunda Nedret Uyguç ve Hüseyin Kozluca meydana geldi. Nedret çok büyük basketbolcuydu. NBA’i reddeden adamlar bunlar. Fenerbahçe Vefa’dan 2.03 boyundaki Tuncer Kobaner’i transfer etmişti. Bir yerde bize de ihtiyaçları yoktu. Ama her şey sahada oynanır, neticeyi basketbol tarihi yazdı.

Askerliğimi Adıyaman’da yedek subay öğretmen olarak yaptım. Harbiye beni istedi, idealistlik yaptım ve köyden ayrılmadım. Dünya Ordulararası Şampiyonası’nda üçüncü olduk. Ondan sonra Muhtar Sencer beni çağırdı, “Sana Haydarpaşa Lisesi’nde çok yardımcı olmuştum” dedi, kendisi müdür muaviniydi. “Seni basketbola başlatan biziz, geriye dönmezsem hakkımı sana helal etmem” dedi. Ben de 1962’de Fenerbahçe’ye döndüm.

Kaynak: Hüseyin Kozluca Arşivi

Basketbolda 1944’ten günümüze gelen Fenerbahçe – Galatasaray rekabetinde Fenerbahçe formasıyla 363, Galatasaray formasıyla 205 sayı atmak suretiyle ezeli rekabetin sayı kralı oldunuz ve bu rekor hala kırılamadı. Bu istatistiğin ve derbilerin sizin için anlamı nedir?

Cem Atabeyoğlu bunları yazınca ben de şaşırdım. 37 maçta 568 sayı atmışım. Ayrıca Fenerbahçe’de, Galatasaray’a 40 sayı atan tek basketbolcu benim. O zaman Faruk Ilgaz ve Selahattin Beyazıt’ın arasında benim resmim çıkmıştı. Cem Atabeyoğlu bunların hepsini “Kozluca Destanı” diye yazmıştı.

Galatasaray’dan Fenerbahçe’ye döndüğümde ortalık karıştı ve çok sıkı çalışmaya başladım, çünkü Nedret ve Şengün Galatasaray’a geçmişti. Fenerbahçe – Galatasaray rekabeti için korkunç bir takım kuruldu. İlk maçta röportaj yaptılar, Müslim Bağcılar bizi Cihangir’deki Plaza Hotel’de kampa almıştı. Gazeteciler geldi ve maça dair görüşlerimi sordular. Ben “Beyanat veremem, her şey sahada belli olur” dedim. 15 farkla kazandık, ben 26 sayı attım. Samim Abi (Samim Göreç) beni 5-10 dakika kenara almasaydı 35 farkı bulurduk. İstanbul Şampiyonluğunu bu maçlarda aldık, bizim tekrardan yuvaya dönüşümüz şaşaalı oldu.

• Döneminizde maçların oynandığı Spor ve Sergi Sarayı, o günleri yaşamış her basketbolcunun ve taraftarın aklında önemli yer etmiş, unutulmaz ve kendine has kültürü olan bir salondu. O atmosferi ve taraftarları bizlere anlatmanız mümkün mü? Spor Sergi sizin için ne ifade ediyor?

Sergi Sarayı 5000 kişilikti, 12000 kişi Radyoevi’nin önüne kadar kuyruk olurdu, atlı polisler mani olurlardı, 10 liralık bilet 100 liraya gidiyordu. Bugün salonlar 15000 kişilik oldu. Bu bir devir meselesi. Salonları Türk çocukları ile doldururduk, bizim devrimizde yabancı yoktu. Artık bakıyorsun, 12 kişide iki Türk çocuğunun ismi okunuyor. Bu durum, biz eski basketbolculara tuhaf geliyor. Bence Türk çocukları oynamalı.

Spor Sergi, bir defa trafik bakımından her yere yakındı. Ondan sonra taa Abdi İpekçi’ye taşındı, millet maça gitmez oldu. Spor Sergi’de tribünleri 6-7 bin kişi, çizgiye kadar, balık istifi dolduruyorlardı. O devrin belediye başkanı Nurettin Sözen, çok yanlış yaptı. “Mutlu azınlık geliyor” diye, sol sloganlarla orayı kapattı. Halbuki oraya 15000 kişilik bir salon yapılsaydı basketbol daha başka olurdu. Birçok kişi Zeytinburnu’na, İpekçi’ye gitmedi. Spor Sergi’nin havası başkaydı. Güzel günlerdi. Fazla profesyonellik yoktu o devirde, ancak yol masrafı karşılığı top oynuyorduk.

Kaynak: Hüseyin Kozluca Arşivi

1975-76 ve 1978-79 sezonlarında Fenerbahçe’mizde antrenörlük de yaptınız. Sizin için nasıl bir tecrübe oldu?

Basketbolu bırakınca beni antrenörlüğe getirdiler, Kara Mehmet’i (Mehmet Döğüşken) Türk basketboluna kazandıran benim. Fener takımını aldık, Ali Şen’i yanıma aldım. 15 gün almamıştım, o zaman ipler bizim elimizdeydi. Ali Şen’i aldım ve Kadıköy Grubu bana bozuldu. Ali Şen’e “Dağın parasını verirsen seni yanıma alırım” dedim. Uludağ’ın parasını verdi ve Oscar Hold’un programını Uludağ’da tatbik ettim. Takımı 10 kiloluk yeleklerle dağda koşturdum. Hepsi seviye atladı ve sürpriz bir Fenerbahçe takımını meydana getirdim. Ondan sonra Kadıköy Grubu ve Şambaba Semih’le (Semih Bayülken) takıştık ve antrenörlüğü bıraktım. Antrenörlük stresli, oyunculuk daha rahat. Sonra Ali Şen Semih Bayülken’le birleşti ve Fenerbahçe’nin reisi oldu.

Sizin döneminizde basketbol tamamen amatördü ancak yıldız isimlere az da olsa bazı ödemeler yapıldığı iddia ediliyor. Sizin için böyle bir şey söz konusu muydu?

O zaman Fenerbahçe Kulübü’nde futbolculara 5000-10000 lira verilirdi. Müslim Baba işin içine girdi ve 30’ar, 40’ar bin lira verildi. Basketbolcuların tüm masraflarını da o karşıladı. Birçok kişi parası olsa da vermezdi, ama o adamın -Allah rahmet eylesin- bir meziyeti vardı, eli açıktı. Herkes 750 lira aylık alıyordu. O zaman için iyi paraydı, mesela belediyede çalışan bir adam 430 lira alıyordu. Ama bugün iş felaket yani, ama Türk çocuklarını arıyorlar. Hep yabancı var.

Kaynak: Hüseyin Kozluca Arşivi

Şimdi oraya da geleceğim. Fenerbahçe son 15 yılda büyük bir atılıma geçti, bunun sonucunda EuroLeague kupasını müzesine götürdü ve Türk basketbolunda lokomotif kulüp haline geldi. Bu süreci nasıl değerlendirirsiniz? Sizin oynadığınız dönemin şartları ile bugünü karşılaştıracak olsanız neler söylersiniz?

Bizim devrimizde Real Madrid Avrupa şampiyonuydu. İki tane ABD’li getiriyorlardı ve şampiyon oluyorlardı. Ali Şen antrenörken Fenerbahçe ile Yugoslavya’ya turnuvaya gitmiştik. İki Yugoslav oyuncu ile anlaşmıştık. Ertesi sene Fenerbahçe, basketbolda Avrupa’da final oynayacak takımı kuracaktı. O zaman Türkiye’deki yabancı sınırı ikiye çıkmıştı. Bu durum Kadıköy Grubu’nun işine gelmedi ve karşı çıktılar.

Bugünkü basketbolda Türk çocuğu aranıyor. Ne oldu? Amerika’nın tüm sokak çocukları Türkiye’ye geldi ve müessese kulüplerinden para kaptı. Afyon’da, Gaziantep’te basketbol takımı var. Sahaya bir çıkıyorlar, dikkat etmiyor musunuz, hep yabancılar. Mesela bugün Türk basketbolunu çekip götürecek adam Cedi Osman’dır. Kendisi ABD’ye gitti, halter yaptı ve vücudunu, kollarını çok geliştirdi. Bundan sonra Avrupa’da onun ismi duyulur. Bence TBF Başkanı Hidayet’in (Hidayet Türkoğlu) önlem alması lazım. 12 kişilik takımda, hiç değilse mecburiyet koyup 6 Türk çocuğunun oynamasını sağlamalı. Git bugün NBA’den 3 tane doğru dürüst adam al, gel şampiyon ol.

Şimdi Fenerbahçe basketbol takımı böyle bir kriz geçiriyordu, Erol Demiroma ve ben Dereağzı’nda konuşuyorduk, Aziz Yıldırım oradaydı ve ona Obradović’i önerdik. O da bizi dinledi ve Obradović’i getirdi. Obradović ne yaptı, Fenerbahçe’yi 1 numaralı şampiyon yaptı. Tüm dünya bizi tanıdı. Ama üç senede de bir sayıyla, iki sayıyla, Vesely’nin faulleri kaçırmasıyla kaybetti. Yoksa üç şampiyonluğumuz olacaktı. Fenerbahçe seyircisi Obradović’e tapar. Sahaya çıktığı anda büyük tezahüratlar yapıyorlardı.

Tüm kulüplerin altyapıya eğilmesi lazım. Artık her şey para oldu. Tüm ABD’liler burada oynuyor. Yugoslavya’dan takım al gel, birden meydana geliyorsun. Her şey para oldu, renk aşkı diye bir şey kalmadı. Müessese kulübünde Ergin Ataman, en iyi oyuncuları seçiyor.

Aynı gün röportaj yaptığımız, çubuklu formayı farklı yıllarda giyen iki isim yan yana: 2000’lerden Rasim Başak ve 1960’lardan Hüseyin Kozluca. (20 Ocak 2021, Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu)

• Son olarak, bu röportajı okuyan ve dinleyen Fenerbahçe taraftarlarına mesajınız nedir?

Artık Ali Koç onları “Mesut” etti, bakıyorum ki Mesut Özil gelince Fenerbahçe taraftarı uçuyor. Şimdi basketbolda da Ali Koç NBA’den iki adam kiralayacak, basketbolda da finali oynayacağımıza inanıyor. Futbolda Macar stoperi (Attila Szalai) aldık, bir futbolcu daha alırsak şampiyonluğun en büyük adayı oluruz. Ali Koç çok büyük iş başardı. Bir de Kadıköy Ortaokulu’nun (Kenan Evren Lisesi arazisi) oraya bir plaza yaparsa dört dörtlük bir vaziyet olur. Şampiyonluğa inanıyorum.

Çok teşekkür ederiz, ağzınıza sağlık.

Ben teşekkür ederim.

Yorum bırakın