Barış Güney: “Aydın Örs, Hayatımın Dönüm Noktalarından Birisiydi”

Röportaj serimizde sıradaki konuğumuz, Fenerbahçe altyapısından yetişen ve 2001-2006 yılları arasında çubuklu formayı terleten eski oyuncumuz Barış Güney. Güney; Salon Tribünü ekibinden Baran Arslan ve Erdi Tiran’a Fenerbahçe kariyerine, beraber çalıştığı koçlara ve Avrupa başarılarına dair samimi açıklamalarda bulundu.

• Merhaba Barış Abi, öncelikle röportaj talebimizi geri çevirmediğiniz için Salon Tribünü ekibi adına size teşekkür ederiz. Fenerbahçe altyapısından yetişmiş bir basketbolcu olarak bu spora başlama hikayenizi bizlere anlatabilir misiniz?

Amcam ve babamın ikisi de eski milli basketbolcular, Reşat Güney ve Nihat Güney.
Ben daha çocukken ikisi de Netaş Spor Kulübü’nde antrenörlük ve menajerlik yapıyorlardı. Ben onların yanında, Netaş altyapısında basketbola başladım. Daha sonra 11 yaşında Fenerbahçe altyapısına geldim ve A Takım’a yükselene kadar altyapıda oynadım. Basketbola başlamamda ailemin basketbolcu olmasının büyük etkisi oldu.

• 2001-2002 sezonuyla birlikte A takım formasını giymeye başladınız. A takıma ve profesyonelliğe geçiş sizin için nasıl bir süreçti?

Fenerbahçe’de oynadığım son altyapı senesinde, Genç Takım’da İstanbul sayı kralı olmuştum. O sene aynı zamanda A takım antrenmanlarına çıkmaya başlamıştım.
Antrenörümüz Nihat İziç’ti. Daha sonra gerçek A Takım yaşım geldiğinde Genç Takım’dan A Takım’a çıkan tek sporcu ben olmuştum. Tabii ki çok güzel ve özel bir duygu. Hayallerim gerçek olmuştu, ancak zorlu bir süreç başlamıştı. Çok gençtim ve A Takım’da süre bulmaya çalışıyordum. Çok çalışmam gerektiğini anlamış ve planlarımı ona göre yapmıştım.

Barış Güney 10 numaralı formasıyla alt sırada, sağdan üçüncü sırada. Kaynak: Pera Mezat

• 2001-2006 yılları arasında Fenerbahçe’de Damir Mršič, Mark Dickel, Ömer Onan, Kaspars Kambala gibi isimlerle aynı formayı giydiniz. Beraber oynamaktan en çok keyif aldığınız oyuncu kimdi?

Fenerbahçe A Takımı’nda yaklaşık yedi sene forma giydim. Bu süre boyunca hem çok iyi oyuncularla birlikte oynadım, hem de iyi insanlar ile takım arkadaşı oldum. Bunları ayırmak benim için zor, ancak beraber oynamaktan en çok keyif aldığım oyuncuların başında Ömer Onan ve Erdal Bibo gelir. Hem ağabeylik, hem de oyunculuk karakteri olarak bana çok önemli birer örnek oldular ve her zaman destek oldular. Yabancılar arasında kalite açısından en keyif aldığım oyuncu tabii ki Kambala’ydı.

• Fenerbahçe’de koç Murat Özgül ve Aydın Örs ile birlikte çalışma fırsatı buldunuz. Bu iki antrenörü karşılaştıracak olsanız neler söylersiniz?

Yani bu soru tabii ki güzel bir soru, ancak Aydın Örs’ün Türkiye’de herhangi bir antrenör ile karşılaştırılmasını asla doğru bulmam. Aydın Abi kendi prensipleri olan, basketbol bilgisi ve tecrübesi çok yüksek, disiplin ve iş ahlakı hiç kimsede görmediğim kadar çok olan ve benim için hayatımın dönüm noktası olan antrenörlerden biri. Kendisiyle bugün bile iletişim içindeyim ve hayatımdaki bir çok konuda ona danışırım. Aydın Abi Türkiye basketbolu için çok büyük bir basketbol adamıdır. Kendisini Murat Özgül ile karşılaştırmak mümkün değildir, Murat Özgül’ün Aydın Abi’ye göre çok daha alt kalibrede kaldığını söyleyebilirim. Murat Özgül’ün basketbol hayatıma katmış olduğu çok bir şey olduğunu söyleyemeyeceğim.

Türk basketbolunun efsanesi Aydın Örs, Fenerbahçe’yi 2006-2007 sezonunda TBL şampiyonluğuna ulaştırdı. Fotoğraf: Fanatik

• Çubuklu formayı giydiğiniz süre zarfında oynadığınız en unutulmaz maç ve kulüpte yaşadığınız en ilginç olay neydi?

En unutulmaz maç, Efes Pilsen ile oynadığımız bir play-off maçıydı. Maçın son bir dakikasında Alper Yılmaz’ın üzerinden, uzaklardan kritik bir üçlük atmıştım ve maçı kazanmıştık. Bu, unutmadığım maçlardan biriydi.

Yaşadığımız en ilginç olaylardan biri ise, Avrupa Kupası maçına giderken İsveç’te aktarma sırasında uçağı kaçırmamızdı. Daha sonra o şehirde konaklamıştık ve maç günü karşılaşmanın oynanacağı yere sabah uçağıyla gitmiştik.

• Fenerbahçe’de oynadığınız sezonlarda Türkiye Ligi’nde istediğimizi alamasak da Avrupa kupalarında başarılı sonuçlar almıştık. 2003-04 ve 2004-05 sezonlarında FIBA EuroCup Challenge’da Final Four oynamıştık. Bu başarıların sizin için anlamı nedir?

Aslında Aydın Örs geldiğinde öncelikli olarak önemli olan tabii ki de Türkiye Ligi’ydi. Ama kendisi bize Avrupa kupalarının önemini, asıl başarının orada olduğunu hep anlatıyordu. O yüzden de Avrupa maçlarında takım halinde çok keyif alıyorduk.

Dediğiniz gibi, Final Four’da oynama başarısı da gösterdik. Ancak ne yazık ki şu anda EuroLeague’de hakemlik yapan Luigi Lamonica, BK Kiev ile oynadığımız maçı katletti. Normal sezonda iki kere yenmiş olduğumuz Kiev’e ilk maçta yenildik. Belki şampiyon olamadık ancak bu Final Four, Fenerbahçe’nin bugünlere gelmesinin en önemli adımıydı diye düşünüyorum. Benim için tabii ki de paha biçilmez bir tecrübeydi.

27 Nisan 2005, Fenerbahçe – BK Kiev, Abdi İpekçi Spor Salonu. Kaynak: kirmizikrampon.blogspot.com

• Ayrıca bu sezonlarda maçlarımızı Abdi İpekçi Spor Salonu’nda ve Ümraniye’deki Haldun Alagaş Spor Salonu’nda oynamıştık. Başta Abdi İpekçi olmak üzere bu salonlardaki atmosferi ve taraftarın desteğini bize anlatmanız mümkün müdür? Özellikle Efes Pilsen ve Galatasaray’a karşı oynanan maçların takım ve taraftar için önemi neydi?

Fenerbahçe, taraftarıyla bütünleşmiş bir camiadır ve Fenerbahçe taraftarı her yerdedir.
Özellikle Abdi İpekçi’de oynanan maçlarda yaratılan atmosfer, karşı takımın baskı altına alınması ve tribünün bize verdiği özgüven anlatılmaz, yaşanırdı. Güzel günlerdi, her sporcunun bu zevki tatmasını isterdim.

Galatasaray maçları, hem futbolda hem basketbolda, her Fenerbahçeli için özeldir. Bu maçlarda takım olarak her zaman daha fazla konsantre ve istekli olurduk. Bu rekabet, daha sonra yıllar içerisinde Efes ve Fener arasında olmaya başladı. Bu maçlar da tıpkı bir ezeli rekabet gibi oynanmaya başlandı. O yüzden Efes ve Galatasaray karşılaşmaları hep özeldi ve her zaman kazanmak zorunda olduğumuz maçlardı.

• Kariyeriniz boyunca Fenerbahçe, Beşiktaş, Darüşşafaka gibi köklü kulüpler dahil olmak üzere birçok Türkiye Basketbol Ligi ve 1. Lig ekibinde oynadınız. Bu kulüpler arasında Fenerbahçe’yi özel kılan, diğerlerinden ayıran faktörler neydi?

Kariyerimde 17 sezon boyunca Basketbol Süper Ligi’nde oynadım. Oynadığım takımların çoğu üst düzey takımlardı ve hepsinde de oynamaktan gurur duydum. Ancak benim çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği, bana bugünleri veren Fenerbahçe’nin yeri tabii ki hep ayrı oldu. Şöyle söyleyebilirim: Bugün 38 yaşındayım ve Antalya’da yaşıyorum. Burada bile insanlar beni gördüğünde “Siz Fenerbahçe’de oynadınız, değil mi?” diyor.
İşte Fenerbahçe böyle bir şey, bilmem anlatabildim mi 🙂

Barış Güney, bir Galatasaray derbisinde Şemsettin Baş’ı savunurken. Kaynak: Fanatik

• Fenerbahçe Spor Kulübü 2000’li yıllarda basketbolda vites yükseltti, sonuç olarak EuroLeague kupasını kazandı ve Türk basketbolunun lokomotifi haline geldi. Söz konusu dönemi ve takımın bu sezon içinde bulunduğu durumu nasıl yorumlarsınız?

Aslında daha önce de söyledim, Fenerbahçe’nin son dönemlerde basketbolda taşıyıcı kulüp olmasının sebebi, Aydın Örs ile benim oynadığım zamanlarda atılan tohumların büyümesi oldu. Gerçi 2000’li yılların başlarında atılan bu tohumlar, Bogdan Tanjević’in gelmesiyle tekrar toprak altına girdi ve geriledi ama Aziz Yıldırım’ın tekrar atak yaparak Željko Obradović’i takımın başına getirmesiyle büyük çıkış yakalandı.

Bugün basketbol denildiğinde akla gelen iki kulüpten biri olması, Fenerbahçe’nin büyüklüğünü gösterir. Her Fenerbahçe taraftarı gibi ben de, kulübün eski bir oyuncusu olarak bu başarıları keyifle takip ediyor, izliyor ve ayakta alkışlıyorum. Gururluyum.

• Röportajımıza katıldığınız için size bir kez daha teşekkür ederiz. Son olarak, bu yazıyı okuyan Fenerbahçelilere mesajınız nedir?

Fenerbahçe taraftarı kendi öz oyuncularına her zaman sahip çıkmalı ve onları karşılıksız sevgiyle desteklemeliler ki, bu başarılar kalıcı olsun. Özellikle Covid-19 salgını döneminde kulübe daha çok sahip çıkmalı ve destek olmalılar. Tüm Fenerbahçe taraftarına saygı ve sevgilerimi iletiyorum.

Yorum bırakın