6222 Nereden Çıktı?

Salon Tribünü Podcast’in 6. bölümünde Fenerbahçe tribünlerinden arkadaşımız Muhammet ile 6222 Sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliği Önlemeye Dair Kanun’u, bir senelik imza sürecini, E-Bilet sistemini, kanundaki yanlışlıklar ve açıkları ve uygulamadaki tutarsızlıkları konuşmuştuk. Bu sohbeti konu hakkındaki yazılı kaynak eksikliğini giderme adına sizlerle paylaşıyoruz. (Kapak resmi: sallanyuvarlan.blogspot.com)

• Hoş geldin Muhammet. Öncelikle sana şunu sormak istiyorum; bunu yaşamış, görmüş ve kahrını çekmiş bir insansın. 6222 Sayılı Kanun nedir, neleri kapsar?

Hoş bulduk. Hukuk terminolojisi ile konuşmayacağım, herkesin anladığı dille anlatmaya çalışayım. “Sporda Şiddet ve Düzensizliği Önlemeye Dair Kanun” olarak geçiyor. Tribünde meşale yakma, kağıt bilet, küfürlü tezahürat gibi düzensizlik ve şiddet olarak gördükleri her şeyi engelleyen yasaklayan bir kanun. Ben bu kanunla 2019’da tanıştım.

• Senin başına ne geldi? Gözaltına alınman hangi maçta oldu?

2019 Şubat ayındaki Fenerbahçe – Konyaspor maçı. Aslında ben olayı birebir yaşamadım. Bir arkadaşım kartının süresinin dolduğunu ama maça girmek istediğini söyledi ve benden kartımı istedi. Ben de verdim. Tabii bu durumlarda yakalanmak mümkün, yakalanma durumunda da fazla üstelemeden geri dönmek ve çıkmak lazım. Bu arkadaşım maça girerken yakalanmış, alkolün de etkisiyle polislerle münakaşa yaşamış, polisler de inisiyatif kullanmadan cezai işlem uygulamış. Bu durumda hem kartı kullanan kişi, hem de kart sahibi ceza alıyor. Sonra polisler beni aradı ve işin içine dahil oldum.

Kaynak: bursa.com

Maç günü arkadaşım yakalandı ve ifadesini verdi. Bir hafta – 10 gün sonra beni aradılar ve Üsküdar’daki Spor Şube’ye gelip ifade vermem gerektiğini söylediler. Ben de gittim. Girişte sana ne için geldiğini soruyorlar. 6222 kapsamında ifade vermem gerektiğini söyleyince beni 2-3 defa aradılar. Belki prosedür öyledir, bilmiyorum ama kendimi kötü hissettim. “Nereye geldim, ne yaptım?” diye düşündüm. İçeride ifadem alındı, bir sıkıntı yaşamadık. Zaten polisler de kanunun ne kadar sıkıntılı olduğunun farkında. Olay karakolda böyle seyretti.

• Hukuki süreç nasıl işledi? Savcılık ve adli para cezası ile alakalı işlerde neler yapılmalı?

Polis sana doğrudan ulaşıyor. Sonuçta Aktifbank (Passolig) senin bilgilerini doğrudan paylaşıyor. İfadeni verdikten sonra bekliyorsun. Eğer kartın senin bilgin dışında ele geçirildiyse, bir suçun yoksa karşı dava açabilirsin ama bizim böyle bir durumumuz yoktu. Savcılıktan kağıt gelmesini bekledik, daha sonra kağıt geldi ve adli para cezası aldık.

Bu süreç biraz yavaş işliyor. Ben Şubat ayında ifade verdim, ceza Mart’ın ortalarında geldi ve 114 TL’yi ödedim. Bu cezaya 15 gün içinde itiraz etme hakkın oluyor. Maçtan cezayı ödediğim tarihe kadar neredeyse bir ay geçti. O süreçte oynanan tüm Fenerbahçe maçlarında karakola gidip imza atman gerek. Sana bir yıllık bir ceza veriliyor, tüm spor müsabakalarından men ediliyorsun ve bu ceza, adli para cezasını ödediğin tarihten itibaren başlıyor. Aradaki bir ay ve attığın imzalar sayılmıyor. Atmadığın her imza için de para cezası ödüyorsun. Hem maç başlangıcında, hem de devre arasında birer imza atmak durumundasınız.

• Yanlış bilinen bir konu var, insanlar ceza aldıklarında yalnızca tuttukları takımın maçlarından men edildiklerini zannediyorlar. Bunu da biraz açmak lazım.

Evet, ceza alan kişi Türkiye’de bir sene boyunca hiçbir branşta, hiçbir takımın maçına giremiyor. İster Süper Lig olsun, ister Amatör Lig olsun, isterse hentbol maçı olsun. Hatta kulüplerin tesislerinde bulunmak ve kulüplere üye olmak dahi yasak. Biraz farazi konuşuyorum ama neredeyse halı sahada maç yapmak bile yasak. O derece sert bir hüküm var.

• E-Bilet sisteminin olmadığı alanlarda bunun kontrol seviyesi biraz daha düşük. Mesela Passolig’in olmadığı 3. Lig maçlarında polislerin elinde ev sahibi takımı tutan ve seyirden yasaklanan kişilerin listesi oluyor. Herkes birbirini tanıdığı için o kişilerin yakalanması kolay oluyor. Ama başka bir takımı tutan ve yasaklı olan bir kişi geldiğinde polisle muhatap olmadığı sürece içeri girebilir. Tabii bu çok büyük bir risk. Orada bir olaya karışma, yakalanma durumunda daha kötü bir süreç yaşanabilir.

Böyle bir durumda alacağın cezanın yanında polisten göreceğin muamele de daha farklı olabilir.

Bence biraz da kanunun aksaklıklarını konuşmak lazım. Suç ve ceza arasında bir denklem problemi var. Ortadaki suç, usulsüz kart kullanımı. Bunun cezası para cezasıdır, hadi maçlara da girmeyelim ama iki imza bu işin suyunu çıkartan bir şey. Sen 19:00’da oynanan maç için 18:55’te imzanı atıyorsun, bir de 19:45’te bir imza daha atıyorsun. Mesela maç Japonya’da, adam sana şunu diyor: “45 dakikada Japonya’ya gitmeyeceğini nereden bileyim?“. Bu kanun; senin 45 dakikada Japonya’ya, İstanbul’dan Berlin’e, Kanada’ya veya Kars’tan Muğla’ya gidebileceğini düşünebilen bir kanun. Seyircisiz oynanan deplasman maçında bile imza atman gerekiyor. Pandemi döneminde seyircisiz oynanan maçlar için bile imza zorunluluğu var.

Onu geçtim, bu kanun sadece tribünlerde işlemiyor. Mesela kahvehanede maç izlerken kavga etmek bile 6222 kapsamında.

• Aslında Twitter’da bu denetlemeye dahil. “Tesis mi basalım, topçu mu dövelim?” diye gönderi paylaşan birisinin evine bile ifade için kağıt geliyor.

İnsanlar bu durumun farkında değil, çok rahat hareket ediyorlar. Buna karşı bir bilinç de geliştirilmedi.

• Mesela şunu biliyorum, Göztepe Antalya’da bir otelin sahasında seyirciye kapalı olarak oynadığı hazırlık maçı oynuyor, maç resmi sitede bile 10 saat önceden duyuruluyor, insanların haberi olmuyor, imzaya gitmiyorlar ama maç Polnet sistemine düşüyor. İmzaya gitmeyen taraftarlar böyle bir maç için ceza alıyorlar.

Bahsettiğin Polnet sistemi de sıkıntılı. İmza atmaya gittiğinde bazen maçlar sisteme düşmeyebiliyor. Orada yarım saat “Ya düşerse?” diye beklemek durumunda kalıyorsun. Para cezasını geçtim, bürokrasiyle uğraşmak sıkıntılı.

• Bence yasanın perde arkasındaki amacı da taraftarları oradan oraya süründürmek.

Kesinlikle. Amaç senin paranı almak ve süründürmek. “Bir daha sıkıysa yap bakalım” derler. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş. Sen bu cezayı aldıktan sonra bir daha tribünde küfür dahi edemezsin. Caydırıcılık konusunda üzerine yok. Artık tribünde meşale yanmıyor. Sahaya atılan maddeler azaldı. Şiddeti savunmuyorum ama bu kanun tribünü öldüren bir şey. Mesela basketbol maçlarında ceza yemek çok daha kötü. Fenerbahçe futbol takımı her sene 40 maç oynuyorsa basketbol takımı neredeyse 80 maç oynuyor.

• Buna sene başında oynanan hazırlık maçlarını dahil etmiyorum. Takım Hırvatistan’da bir hazırlık turnuvası oynasa, bunun için bile imzaya gitmen gerekiyor.

Zaten imza için karakollara gide gele bir sürü kişiyle tanışıyorsun. Basketbolda ceza alan bir ağabey vardı. Onunla tanışınca “Allah sana sabır versin” dedim. Ki basketbolda ceza alan birinin her basketbol maçına gitmesi imkansız. Çok fazla maç oluyor ve öğlen 1’de, gece 11’de oynanabiliyor. Bu adam işe gidiyorsa maça nasıl gitsin? Adamın aldığı ceza seyahat etmesini de zorlaştırıyor. Gittiğin her yerde imza atabiliyorsun, polis veya jandarma karakollarında imza vermek mümkün ama seyahat özgürlüğünü ihlal eden bir yasa bu, sonuç olarak anayasal hak ihlali. Mesela İzmit’e gittiğimde akşam İstanbul’a dönebilmek için imza atmayı beklemek zorunda kalıyordum. İmzayı atanlar sadece tribüncüler değil, hayatında bir defa maça giden, işinde gücünde insanlar bile ceza alabiliyor.

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

• Yasada şöyle bir açık var: Ceza alan birisi yurtdışı çıkış yasağı almıyor. Yurt dışına çıkarsan imza veremediğin için para cezası alırsın ama giriş-çıkış kayıtlarını göstererek bu cezayı sildirebiliyorsun. Uğraştırıcı bir süreç ama yurtdışında deplasmanlara gitmek mümkün.

Bazı tanıdıklarım var: Mesela bir tanıdığım çifte vatandaş, sırf ceza aldığı için yurt dışındaki ülkesine döneceğini söylüyordu. Eğer yurt dışında oturum iznin varsa, oralarda ticaret yapıyorsan bu yasadan fiilen muafsın. Ama Edirne’den Ankara’ya ticaret yapıyorsan sana geçmiş olsun. Aslında burada da sınıfsal bir sıkıntı var: 8-10 tane cezası tek seferde silinen kişileri de biliyoruz. Bence 6222’nin kapsamı kesinlikle daraltılmalı, aksine genişletmeyi düşünüyorlar.

• Geçen senelerde TBMM’ye bir yasa teklifi verildi. Maç öncesi stat etrafında içki içmenin yasaya dahil edilmesini istediler ama muhalefetin itirazlarıyla reddedildi. Ama stat etrafındaki tüm alanlar “spor alanı” kapsamına alındı. Eğer alkol maddesi geçmiş olsaydı üzerinde Fenerbahçe tişörtü ile maç öncesi Yoğurtçu Parkı’nda bira içen, maça girmeyecek birisi bile gözaltına alınabilecekti.

Tabii, 6222’nin öncesinde de polis çok sarhoş olan kişilere promil testi yapabiliyordu. Şu an Spor Şube’nin elindeki yetkiler çok geniş. Seni sevmiyorsa üzerinde şarj soketi bulur, çakmak bulur ama o maça almaz. Böyle olunca caydırıcılık da yükseliyor.

Mesela karakolda başka bir ağabeyle tanıştık. Kendisi iyi bir Fenerbahçeli, bizim tribünden. Kız arkadaşıyla maça gitmiş, Fenerium Alt’ta maçı izliyorlarmış. O tribünü biliyoruz, birkaç istisna hariç neredeyse hiç olay yaşanmaz. Adam tam sigarasını yakarken bir pozisyona sinirleniyor, küfür ederek çakmağını yere atıyor ve polis adamın koluna girip götürüyor. Adam “Ben ne yaptım ya? Sahaya atmadım ki” diyor ama şiddet gerekçesiyle gözaltına alınıyor. Kısacası Spor Şube’nin yetkileri çok geniş. Bu kanunla sana istediklerini yaparlar.

Fotoğraf: TRT Haber

• Peki yetki doğru insanlarda mı?

Aynı abimiz bir gün memleketi olan Trabzon’a gitmiş, Fenerbahçe maçı için imza atacak, polisler “Biz Fenerbahçe maçı için imza attırmayız” demiş. Birkaç karakol gezdikten sonra işini zar zor halletmiş. Benzer bir olayı ben de yaşamıştım: Trabzonlu bir polis memuruna denk gelmiştim, mesela onunla makara yapmıştık ama bazı insanlar ters olabiliyor, uğraştırabiliyor.

Mesela Ümraniye’de sevmediğim bir karakol var, orada imza atmak işkencedir. 30 tane polis var, hiçbirini işlerimizi halletmiyor. Bir gün orada da sıkıntı yaşamıştım: İmzaya gittim, maç sistemde çıkmadı. O sırada da başkanımız Ali Koç savcılarla görüşmüş ve ricası üzerine bazı taraftarların cezası kalkmış. Ben de “herhalde benimki de kaldırılmıştır” diye düşündüm. Daha sonra eve para cezası gelmişti. Ben o gün ne olur ne olmaz diye tutanak tutturmak istemiştim, ceza gelirse savcılığa teslim edip sildirmek için. Oradaki memur “Beni uğraştırma” diye tutanağı tutmadı. Ben de tartışmak istemedim.

Ceza gelince karakola gittim, aynı memura “Beni hatırladın mı? ‘Ceza gelirse söyle, tutanak tutarız’ demiştin” diye sordum, “Hayır, hatırlamadım” dedi. Kamera kayıtlarına bakmak istedim, bozuk olduğunu söyledi. Neyse ki oradaki komiser yardımcı oldu ve tutanak tutuldu. Aslında 6222’nin amacı senin bu olayı yaşaman, sürünmen. Bir nevi psikolojik savaş, gayrinizami harp gibi. Biz pis insanlar değiliz. Okuyan, kendimizce hayatımızı sürdürmeye çalışan, suç işlememiş insanlarız. Terörist değiliz, taraftarız. Bizi neden ötekileştiriyorsunuz? Karakolda, savcılıkta sana “6222 ne?” diyorlar. Her kanun hakkında kaynak var, biliniyor ama bu kanun hakkında bilgi yeterli değil. İnternetten bir şey öğrenmek mümkün değil.

• Aslında biz bu röportajı biraz da bu yüzden yapıyoruz, inşallah faydalı olur. Biraz da uygulayıcı olan Spor Şube’nin tutumunu da konuşmak gerekiyor. İyi insanlarla da karşılaştık ama zaman zaman olumsuz örneklere de denk gelebiliyoruz. Olaylara verdikleri tepkiler standart değil, tutarsız olabiliyor.

Bir de işin temelini bilmek lazım. 6222’ye göre benim aldığım ceza usülsüz kart kullanımı, çoğu kişi bu sebepten ceza alıyor. Ama “sporda şiddet” deyince insanların aklına madde kullanıp maça giren, birbirine bıçak çeken tipler geliyor. Polis seni bu şekilde yargılıyor. İmza atarken senin neden ceza aldığını görünce sana olan tavrı değişiyor. Bir de bilgisizlikten dolayı sıkıntı çıkabiliyor. Mesela Kadıköy’deki karakollarda herkes bu yasayı bilir ama Kumkapı’da imza attığım karakoldaki memur ilk defa böyle bir şeyle karşılaşmıştı, birçok aşamada ben yardım ettim. Ama Bayrampaşa’da imza atmaya gittiğimde “Biz burada katillerle uğraşıyoruz, seninle mi uğraşacağız?” diye tepki aldım. Oradaki hengamede sen onlar için fazlalıksın, evraksın, angaryasın. İşleri yoğunsa iki imzayı birden attırabiliyorlar. Bir standart yok. O yüzden hangi karakolun iyi olduğu konusunda kendi aramızda konuşuyoruz. Tabii bu da pek işe yaramıyor.

• Maçlarda görev yapan polisler, mesela Çevik Kuvvet için de angarya. Mesela 100 kişinin izlediği kadın voleybol maçına 50 polis gidiyor. Bu durum davranışlara da yansıyor. Örneğin meslekte daha yeni olan gençler, üniformanın da etkisiyle hatalar yapabiliyor. 16-17 yaşındaki çocukların zaman zaman nasıl muamele gördüğünü biliyoruz.

Bu durum sadece sporda değil, her yerde yaşanabiliyor. Üniformanın ve devletin gücünü kendi güçleri gibi görüp vatandaşa zorluklar yaşatan polisler var. Ben birebir yaşamadım ama çok kez tanık oldum. Karakolda imza atacak insanları sıraya dizdiklerini, 30 tane memur boştayken bir memurun tüm işi yaptığını gördüm. Ceza alan arkadaşlara şunu önereyim: Size iyi davranan, belli bir standardı olan karakolları bulun ve hep oralarda imza atın. Maç izlemek istiyorsanız yakınında kafe olan karakolları tercih edebilirsiniz. Tabii bazen maç esnasında sizi karakolda da tutabiliyorlar.

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

• Biraz da E-Bilet ve Passolig’i konuşmak lazım. Bu sistem de birçok garabeti içinde barındırıyor. Öncelikle yıllık kullanım bedeli hakkında ne düşünüyorsun?

Bu bir nevi haraç. Passolig zaten ne için getirildi? Karaborsacılığı engelledi mi? Daha da kolaylaştırdı. Sahtekarlığı yaygın hale getirdi. Elinde bilet olduğunu söyleyen, parayı gönderince ortalıktan kaybolan bir sürü dolandırıcı var. Her maç öncesi şahit oluyoruz. Bunu geçtim, karaborsa aplikasyonları çıktı. Vatandaş biletini makul fiyatlara satılabilir, bu sıkıntı değil ama derbilerde bilet fiyatları 500 dolara kadar çıkıyor. Kombineden bile pahalı. Kağıt bilet ve kombine kartların olduğu döneminde stat etrafında dolanan adamlar olurdu, gerçek kişilerden karaborsa fiyatına da olsa gerçek bir bilet alırdın ve maça girerdin.

Passolig’in bir açmazını daha anlatayım: Ben kartı 6-7 yıl önce aldım ve üzerindeki fotoğrafım çok eski. Girişteki adam “Bu sen değilsin” diyor, kimliğini vermek zorunda kalıyorsun, sana bazen kimliğinden ezbere soru soruyor. TC kimlik numarasını bilmeyen insanlar ne olacak? Güvenlik görevlileri biraz işgüzar. Polisler onları ezdiğinden orada söz sahibi olduklarını göstermek için taraftara öfkeleniyorlar. Burada sistematik bir durum var. Savcı emniyete, emniyet güvenliğe, güvenlik de sana sopa vuruyor, taraftar altta kalıyor.

• Passolig ülkemizde şiddeti engellemek için yeterli bir enstrüman değil. Eskiden de maçlara bilet alınırken TC kimlik numarası veriliyordu. E-Bilet yokken polis suç işleyeni bulamıyor muydu? Eliyle koymuş gibi bulup alıyordu.

Senin tribünde yapabileceğin tek şey şu: Maç izlemek ve bağırmak. Başka hiçbir şey yapamazsın. “Artık seyircisiz oynama kalmayacak, bloktaki insanlar ceza alacak” deniyordu, kale arkasında kimse bileti aldığı yerde maç izlemiyor. Blok ayrımı ve cezanın kalkması gerek. Sen adama “Küfür etme” diyorsun, orası tribün. Tribüne ne için gidilir: Takımı desteklemek ve biraz da deşarj olmak için. O adam küfür etmeden enerjisini nasıl boşaltacak? Ne insanlar tanıyoruz; doktor, savcı, öğretmen, adam orada gelip küfür ediyor. Freud’un dediği gibi; insanda id, ego ve süper ego vardır. Sen “id”ini bastırdıkça bu daha kötü bir hal alır. Bırakın adam küfür etsin. İlla ceza vermek istiyorsanız para cezası verin.

Kaynak: Habertürk

• “Tribünde küfüre hayır” demek bence biraz sığ bir yaklaşım. Tabi ki dozu kaçmasın ama gerektiği yerde de küfür edilsin. Asgari ücret alan, bir maaşını kombine bilete veren adam stresini nasıl atsın? Okulda hocasıyla problem yaşayan, gerilen öğrenci maçta küfür etmesin de hocasına mı küfür etsin?

Tribünde toplumun her kesiminden insan var. Öğrenci var, avukat var, iş adamı var, adamın dünya kadar parası var ama oraya gelip bağırıyor, tribüncülük yapıyor. Orada statü farkı yok, bu bir kültür. Tribünde yıllara, tecrübeye dayanan bir hiyerarşi vardır. 30 yıldır tribünde olan adamı sevmeseniz bile saygı duyarsınız. Bizim aramızda böyle bir ilişki var. Böyle bir kültürü kanunlarla zaptetmenin, yok etmenin ne gereği var? Türkiye’nin neresinde var böyle bir yapı? İşyerinde herkes birbirinden nefret eder ama tribünde bir avukat, bir çocuğa ücret almadan yardımcı olabilir. Tribünde çok yüce gönüllü insanlarla tanıştım.

• Buradaki sebep siyasetin ve medyanın tribüne uzak olması. Bizi “serseri, işsiz, güçsüz” olarak görüyorlar. Bir Amatör Lig maçında çıkan bıçaklı kavgayı görüp bunu tüm tribünlere genelliyorlar ve insanları susturmaya, başlarını ezmeye çalışıyorlar. Tabii 2013’te yaşanan siyasi olayların ve tribündeki protestoların da payı var. Passolig uygulaması hemen bu süreçten sonra, alelacele devreye sokuldu. 6222 ve emniyetin tutumu da işin tuzu biberi oldu. Bunun yanında tribünler de Passolig’e tepkisiz kalmadı. Uygulama 2013-14 Süper Lig sezonunun sonundaki Beşiktaş – Fenerbahçe maçına birkaç gün kala devreye sokulmuştu ve maça çoğu kişi girmedi. Ertesi sezon lokomotif gruplar da dahil olmak üzere birçok grup Passolig’i boykot etti. O günden bu yana hala tribüne dönmemiş olan gruplar var, mücadelelerine büyük saygı duyuyorum. Ne var ki bir iki sene içinde yeni transferler, derbi, takıma destek gibi birçok bahaneyle boykot kırıldı. Biz bir süre daha almamayı tercih ettik ama bir avuç tribüncü hariç kimsenin durumu umursamadığını görünce üzülerek boyun eğdik.

Kanun çıkarmak veya sporda düzensizliği engellemek kötü değil, sonuçta her şeyin kuralı olmalı. Ama bu, kültüre zarar vermeden yapılmalıydı. Çok fazla yanlış yapıldı. Benim gibi bir insanın futboldan soğumasının sebeplerinden biri 6222, bu durum futbola da zarar verir. Dediğin gibi, bazı insanlar gerçekten ilkeli durdular ama biraz da siyasi bir duruş sergilediler. Yine de tepki geliştirdikleri için “Helal olsun” diyorum.

Şu an Fenerbahçe, Beşiktaş veya Galatasaray tribünlerinde kitleselleşmiş olan gruplar Passolig’e zaten sözde olarak karşıydı. Birçoğu rantın, paranın peşinde koşuyor. Burada bir pasta, ekonomik boyut var. Bunun banka, kulüp, emniyet, siyaset, tribün grubu tarafı var. Sence gerçekten tüm tribünler karşı olsaydı Passolig gelebilir miydi? Gelemezdi. İnsanlarda tribün kültürüne dair bilinç azalıyor. Tribün kültürü ölüyor. Tribüne yeni giren gençlerin nasıl davranacakları hakkında fikirleri yok. Bizim sevgimiz ranta dönüştü, gruplar hiçbir zaman gerçek bir tepki gösterecek kıvamda olmadı.

Bu yasa ve E-Bilet bir nebze güzelleştirilebilir. Hem tribün kültürünün lehine olacak, hem de düzeni sağlayacak hale getirilebilir ama yapılmıyor çünkü dünya da yavaş yavaş değişiyor.

Fotoğraf: Anadolu Ajansı

• Zaten spor endüstrisi ve hükümetler için taraftar gruplarının özgür olması, çok da istenen bir şey değil. Taraftar ne kadar uysallaştırılır ve kalıba sokulursa, onlar için o kadar iyi. Ve bunu yapıyorlar da. Demek ki bu durum insanların işine geliyor, güvenli alandan çıkmak istemiyorlar. Peki ileride politik dengeler değişirse, bu yasada yumuşama olur mu?

Muhakkak olacaktır, bazı şeyler değişecektir ama dünya da değişiyor. İngiltere’de holiganizme karşı yapılan şeyler ortada. 6222 ise holiganizmi engellemiyor. İki sene önce bir semt maçında bir çocuk, boğazından bıçaklandı. O çocukların hiçbiri, sporun ne olduğunu bilmiyor. Beste söylemeyi, ritim tutmayı, madde kullanmayı tribüncülük zannediyorlar. Bu sorun eğitimle aşılır. Tribüncülük maça gitmek, deplasmana gitmek, bağırmak, bayrak sallamak, davul çalmak, pankart yapmak, arkadaşlarla toplanıp bir şeyler içmek, sohbet etmektir. Tribüne girecek arkadaşlarımız uyuşturucunun olduğu, şiddetin yaygın olduğu gruplardan uzak durmalı. Dünyanın hiçbir yerinde sadece şiddete özenen gruplar yok. Elbette zaman zaman kavgalar yaşanıyor ama bunun da Ultra kültüründe bir çerçevesi var. Sizi uyuşturucu bağımlısı yapan ve sürekli yasadışı işlere yönlendiren şey, bir kültür olamaz. At izi it izine karışmasın. Biz Fenerbahçe’nin, tribün kültürünün, geçmişten gelen ve bizi biz yapan şeylerin peşindeyiz.

Geçmişte de tribünde kavgalar oldu, insanlar yaralandı. 80’lerde Pepe Metin’ler vardı ama her şeyin bir raconu vardı. Kavgalar önceden anlaşılarak, buluşarak yapılırdı. Bu insanların, ağabeylerimizin çoğu şu an işinde, gücünde olan insanlar.

Son bir şey eklemek istiyorum, 6222’den ceza alırsanız bu röportaj size faydalı olacaktır. İnternette büyük bir bilgi kirliliği var, yanlış bilgiye itibar etmeyin. Kanunu okuyun, zaten savcılıklar ve emniyet sizin işinizi görecektir.

• Ben de son olarak şunu ekleyeyim; insanlar tribün kültürü konusunda bilinçlenmeli, kültürü yaşatmak için uğraşmalı, yasalar ve hakların farkında olmalı. Özgürlük çemberi her geçen gün daha fazla daralıyor. Herkes için söylemiyorum ama emniyetin de aynı zamanda daha yapıcı olması gerek. 6222 bir garabettir, umarız ileride yumuşar veya tamamen kurtuluruz.

Yorum bırakın