Damir Mršič: “Son Saniye Basketi, Çocukluk Hayalimdi”

RÖPORTAJI PODCAST OLARAK DİNLEMEK İÇİN: Spotify / YouTube

2001-2002 sezonunda ve 2004-2010 yılları arasında oynadığı Fenerbahçe’de sembol isimlerden biri haline geldi. Gençliğini Abdi İpekçi’nin tribünlerinde geçiren Fenerbahçelilerin aklına şutörlüğüyle ve “Da, da, da Damir Mršič” anonsuyla kazındı. 2000’li yılların efsanelerinden Boşnak oyuncu Damir Mršič, Salon Tribünü ekibinden Erdi Tiran ile o yılları konuştu.

•  Damir Ağabey, öncelikle isteğimizi kabul ettiğiniz için Salon Tribünü ekibi adına sizlere teşekkür ederiz. Gençliğini Abdi İpekçi tribünlerinde geçirmiş insanlar olarak, Fenerbahçe’nin senin gibi unutulmaz bir oyuncusuyla röportaj yapmak bizi mutlu ediyor. 1970 yılında, o dönem Yugoslavya’nın bir parçası olan Bosna-Hersek’in Tuzla kentinde doğdunuz. 1989 yılında Sloboda Tuzla takımında profesyonel kariyerinize başladınız. Çocukluk, gençlik yıllarınıza ve basketbola başlama hikayenize dair neler anlatmak istersiniz?

Öncelikle programa çağırdığın için teşekkür ederim. Benim için her zaman Fenerbahçe camiası ve taraftarı çok önemliydi. O yüzden böyle bir programa katıldığım için çok mutluyum.

Basketbol oynamaya sokakta başladık, ondan sonra da daha ciddileşince bir kulübe yazıldık ve ondan sonra da antrenmanlar yaptık. Gençlik ve çocukluk zamanlarında çok mutluydum, çok güzeldi. Özellikle o zamanlara ve şimdiki zamanlara baktığın zaman eskiler daha iyi gibi düşünüyorum. Çünkü biz çocukken çok dışarıda oynardık. Sokak basketbolu oynardık. Şimdi baktığın zaman çocuklar genelde internetteler veya PlayStation oynuyorlar, daha fazla evde zaman geçiriyorlar. O yüzden bizim gençlik daha iyiydi.

Nasıl başladım? Çok hiperaktif bir çocuktum ve annemle babam evdeki enerjimden rahatsız olmaya başladılar, beni spora yönlendirdiler. O zamanlar benden üç yaş büyük abim basketbol oynuyordu. O davet etti, keyifli idmanlar yaptık ve devam ettik.

• 1992-1995 yıllarında Hırvat ekibi KK Split’te forma giydiniz. 1992 yılındaki NBA seçmelerinde ise ne yazık ki seçilemediniz. Belki Boşnaklar için acı bir hatıra ama, basketbol oynarken o dönem Bosna-Hersek ve Hırvatistan’da süren savaştan ne derece etkilendiniz?

1992’de 21-22 yaşlarındaydım. Doğduğum şehirdeki spor kulübünde, Sloboda’da oynamaya başladım. Çok iyi dakika almaya başladım, Yugoslavya 1. Ligi’nde oynuyordum. O zaman savaş başladı zaten 92’de. Mecburen ülkeyi terk etmek durumunda kaldım.  Aslında 8-9 ay savaşta kaldım. Tabii o zamanlar antrenman olmadı, her şey durdu. Basketbola devam etmek istiyorsam ülke dışına gitmem gerekiyordu. Ben de basketbol oynamaya karar verdiğim için ülkeyi terk etmek durumunda kaldım. Sonra Hırvatistan’a gittim, 3 sene oynadım, oradan Türkiye’ye geldim.

Damir Mršič, Bosna-Hersek Milli Takımı’nın formasıyla, 2005.

• 1995 yılında Netaş Spor Kulübü’ne transfer oldunuz ve 1997’ye kadar bu takımın formasını giydiniz. Türkiye’ye gelişiniz nasıl gerçekleşti?

Türkiye’de aslında Netaş’a gelmedim,  Tuborg’a geldim. O zamanlar efsane bir koç vardı: Halil Üner, belki duymuşsundur. O beni Türkiye’ye davet etti. O zamanlar Halil Üner Tuborg’un başındaydı. O beni davet etti, 95’te Tuborg’a geldim ama çok kalmadım. 3 ay sonra Halil Üner beni gönderdi, o yüzden ben Netaş’a transfer oldum aynı sezon başlamadan. Netaş’ta 2 sene oynadım.

• Sonraki süreçte Tuborg İzmir ve Troy Pilsner formaları ile yıldızlaştınız ve ardından 2001 yazında, mütevazı bir kadroya sahip olan Fenerbahçe’ye transfer oldunuz. Sarı-lacivertli renklere bağlanma hikayeniz nasıldı?

Netaş’tan sonra Tuborg’a geri döndüm. Netaş’la olan kontrat bitince, Tuborg daha avantajlıydı beni geri almak için. Beni geri aldılar, 4 sezon Tuborg’da, İzmir’de çok güzel zaman geçirdim. Orada çok güzel bir ekibimiz vardı ama ne yazık ki kulübün bütçesi azaldı. Fabrika satılmış ve yeni sahibi spora yatırım istemiyormuş. O yüzden kulüpten gitmek gerekiyordu, zaten takım dağılmıştı. Ben de o zaman Fenerbahçe’ye geldim. Fenerbahçe davet etmişti. Zaten Fenerbahçe davet ettiği zaman hayır denmez (gülüyor). Ama açıkça söyleyeyim, Fenerbahçe’ye gelmeden evvel yabancıydım, bu kadar düzgün Türkçe konuşmuyordum, şimdi de zaten zor konuşuyorum. O zaman hiç yoktu. Ve Fenerbahçe’nin bu kadar büyük olduğunu, bu kadar taraftarı olduğunu bilmiyordum. Tabii ki forma giymeye başladıktan sonra hemen anlıyorsun. Kulübün gücünü ve taraftarını görüp mutlu oluyorsun.

Damir Mršič, 2008-2009 sezonunda Joventut Badalona ile deplasmanda oynanan maçın ardından gülüyor.

• Fenerbahçe’deki ilk döneminiz olan 2001-02 sezonunda, takım lige çeyrek finalde veda etmesine rağmen normal sezonu 21.05 sayı ortalaması ile bitirmiştiniz. Bu sezona dair neler söylersiniz?

O seneyi hatırlıyorum. Galatasaray ile play-off’ta eşleştik, o zamanki bütçeyle şimdiki bütçeye baktığınız zaman dağlar kadar fark var. Kadromuz zengin değildi. Ama çok özel bir seri olduğunu hatırlıyorum. Haldun Alagaş’ta oynuyorduk, 2-1 geçildik ve oradaki tribünde Fenerbahçe’nin büyüklüğünü, gücünü ilk kez hissettim. Çünkü o seride inanılmaz bir tribün vardı ve salonda çok güzel atmosfer oldu. O dönemden onu hatırlıyorum.

• O dönemki Galatasaray maçında sizi izlemiştim, hatta hatırlar mısınız bilmem, 2006-07 sezonunda bir Beykoz – Fenerbahçe maçı vardı, 40 sayıyla yenmiştik, o maçtan sizinle bir fotoğrafım var. Tam soyunma odasına giderken fotoğraf çektirmiştik.

2002-2003 ve 2003-2004 sezonlarını Rus ekipleri Unics Kazan ve Dinamo Moskova’da geçirdiniz. Rusya’ya gitmenize neden olan şey ne idi? Sizin için nasıl bir deneyim oldu?

Aslında ben Fenerbahçe’ye 2001’de geldim ve o sene çok iyi oynadım. Kalacaktım ama maalesef 2002’de Türkiye’de büyük bir ekonomik kriz oldu ve kulüplerin durumu kötüleşti. O yüzden mecburen başka ülkeye gitmek zorunda kaldım. O zamanlar Rusya’dan iyi bir teklif aldım ve oraya gittim. Öncelikle Unics Kazan, ardından Dinamo Moskova’ya geçtim. Rusya benim için iyi bir tecrübe oldu. Çünkü Rusya Ligi o zamanlar kuvvetli bir ligdi. Bir tek çok soğuktu. Aşırı soğuktu. İstanbul’dan sonra benim için çok zor oldu. Çünkü -30, -40 dereceleri gördüm.

• 2004-05 sezonunda, Türk basketbolunun efsanelerinden Aydın Örs’ün başına geçtiği Fenerbahçe’ye geri döndünüz. Bu sezonda ligde nispeten başarılı bir grafik çizmiştik ve FIBA Avrupa Ligi’nde Final-Four oynamıştık. Beşiktaş’a 37 sayı attığınız çeyrek final ikinci maçı, bizce unutulmazdı. Sizce nasıl bir sezondu? Özellikle Beşiktaş maçına dair söylemek istediklerinizi merak ediyoruz.

Rusya’da iki sene geçirdim ve özellikle ikinci sezon Dinamo’da çok iyi oynadım, çok iyi bir sezon geçirdim. Aslında uzatacaktım kontratımı ama o sene Aziz Yıldırım, Aydın Örs’ü takımın başına getirdi ve Aydın Ağabey bana bir teklif getirdi. Tabii ki hem Fenerbahçe olduğu için, hem de Aydın Örs’le çalışmak istediğim için – çünkü biliyorum, “winner” bir koç, başarılı bir hoca, çalıştırdığı takımlar mutlaka şampiyonluk yarışında- teklifi kabul ettim, geri döndüm. Zaten döndüğümüz ilk sezonda çok güzel başarılara ulaştık dediğin gibi. FIBA Final-Four ve çok güzel maçlar oynadık. Zaten bana göre Fenerbahçe basketbol takımının havası Aydın Hoca’nın geldiği günde değişti ve kupa almaya koşan bir takım oldu.

Damir Mršič, BK Kiev ile oynanan maçta.

• Bir soru daha eklemek isterim: Hatırlayacağınız üzere BK Kiev takımını normal sezondaki iki maçta da yendik ama Final-Four’da yenildik. O maçta sizce neler yanlış gitti?

Aslında Kiev tabii ki güçlü bir takımdı, çok iyi bir kadroları vardı, biz onları normal sezonda hem Kiev’de, hem de İstanbul’da yendik. Sonra hatırlarsanız Final-Four’da, İstanbul’da ilk onlarla oynadık. Bizim kadromuz o kadar geniş değildi. Zaten Final-Four sezon sonuna doğruydu. Çoğu oyuncumuz yorgundu. Kolay değil, bayağı bir maç oynuyorduk. O zaman 6-7 oyuncuyla oynuyorduk. Bütün sezonu böyle geçirdik. O yüzden kadromuz geniş olmadığı için Final-Four’u iyi dereceyle bitiremediğimizi düşünüyorum. Final-Four’a katılmak bile bizim için büyük başarı oldu. O kadro ve bütçeyle ancak Aydın Örs böyle bir derece alabilirdi. O, bize büyük bir “winner” havası verdi.

• O maçta yaşanan başarının, bugünlerin gelmesine sebep olan ilk başarı olduğunu söyleyebilir miyiz?

Tabii, kesinlikle. Zaten sana söyledim: O sezon Fenerbahçe’nin basketbol takımının havası ve kazanma arzusu değişti. Bu, Aydın Örs’ün gelişiyle oldu. O zaman Fenerbahçe’nin yükselişi başladı. Final-Four oynadık, daha sonra şampiyon olduk, biliyorsun.

Damir Mršič, İtalyan ekibi Roma karşısında, 15 Ocak 2009, Abdi İpekçi Spor Salonu.

• Tribünde o gün çalınan havalı kornalar, 37 sayı attığınız maç, unutulmazdı. Benim için çok anlamlı. Bana sorduklarında 2016’daki Real Madrid serisini ve 37 sayı attığınız Beşiktaş maçını söylerim. Atmosfer inanılmazdı. Eve gittim, kulaklarım üç gün duymadı.

Lig ve Avrupa’da istediğimizi alamadığımız 2005-06 sezonunun ardından 2006 yazında Ülkerspor ile imzalanan birleşme anlaşması, Fenerbahçe’ye seviye atlatmıştı. Uzun yıllar sonra EuroLeague’de mücadele ettiğimiz sezon, kulübümüzün 100. yılında gelen TBL şampiyonluğu ile taçlanmıştı. 100. yılda gelen şampiyonluğun sizin için anlamı nedir?

O kadroda kim forma giydiyse, o sezonun onun için en özel sezon olduğunu düşünüyorum. Çünkü 2007 Fenerbahçe’nin 100. yılıydı ve o sezonun havası bambaşkaydı. Çok iyi bir kadro kurmuştuk. Fenerbahçe, Ülker ile olan birleşmeden sonra çok güçlü bir kadroya sahip oldu. Ve o sezon özellikle Efes Pilsen’le olan final serisinde Abdi İpekçi’de muhteşem bir atmosfer olduğunu düşünüyorum. Bence tekrar yakalanması çok zor bir atmosferdi. Özellikle Efes Pilsen’in ev sahibi olduğu zamanlarda bile salonda tamamen sarı-lacivert renkler vardı. Bunu tekrar yakalamak zor.

• Biz Efes’i o seride sürklase ettik. İlk maç 82-52 bitmişti. Ondan sonrası inanılmazdı…

Bütün takım, bütün seride inanılmaz bir üçlük yüzdesiyle oynadı. O atmosferle, o istekle hakikaten inanılmaz bir performans gösterdik. Bizim için o sene şampiyon olmak çok önemliydi, çünkü 2007, yüzüncü yılımız.

Damir Mršič, Fenerbahçe – CSKA Moskova, 6 Aralık 2006, Abdi İpekçi Spor Salonu.

• Bogdan Tanjević ile girdiğimiz 2007-08 sezonunda lig şampiyonluğu unvanımızı korumuştuk ve EuroLeague’de ilk defa son 8’e kalmıştık. Ertesi yıl olan 2008-09 sezonunda ise EuroLeague’de son 16’ya kalsak da, doping skandalı ile gölgelenen final serisinde şampiyonluğu Efes Pilsen’e kaptırmıştık. Bu iki sezon ve hakkımızın yenildiğini düşündüğümüz final serisi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Çok kötü bir final geçirdiğimizi düşünüyorum. Çünkü aslında 2-0 başlayan bir seriydi. Deplasmanda Efes Pilsen’i 2 kere yenip sonra final kaybetmek bence çok kötü bir şey. Özellikle diyorum, deplasmanda 2 maç kazanıp seriyi vermek benim için çok anlamsız… Ve kabus gibi bir sezondu. O sezonu unutmak istiyorum. (gülüyor)

• O sezon altı maç oynadık, beşine gittim, orada beni yakan maç üçüncü maç olmuştu. Sizin de hatırlayacağınız üzere maç kafa kafaya gelmek üzereydi ve –çok da severim kendisini, kulaklarını çınlatalım- Willie Solomon Sinan Güler’e topu kaptırmıştı, ondan sonra maçın seyri değişti. Çok üzücü olmuştu. Seriyi 3-0’a getirecektik ama maalesef 2-1’e döndü, rakibin direnci arttı, maalesef kaybettik.

2009 serisi demişken, Ayhan Şahenk Spor Salonu’nda unutulmaz son saniye üçlüğünüzle kazandığımız ve muhteşem bir sevincin yaşandığı ikinci maçı sormadan olmaz. Sizin için nasıl bir andı?

Güzel bir an ya. Zaten inan Erdi, ben çocukken sokakta basketbol oynarken veya antrenmanda şut atarken son saniyeymiş gibi, o şutu sokup maçı kazanacakmış gibi hayal kurardım. O hayalle yaşıyordum. O gün, çocukken kurduğum bir hayal gibiydi: “Son saniye… Şut, hoop, girdi…”. Fenerbahçe taraftarı önünde oynamak ve öyle bir maç kazanmak ayrı bir zevkti.

• O gün Ayhan Şahenk’te olan biri olarak öyle bir sevindim ki, eve giderken bağırmaktan sesim kısıldı. Üniversite öğrencisiydim, okula nasıl mutlu gitmiştim, tam da sınav dönemiydi, sayenizde çok mutlu olmuştum ama maalesef kötü bitmişti. Ama sizin ve tüm takımın canı sağ olsun. Çünkü şampiyonluğumuzun elimizden alındığını düşünüyorum. Çok üzülmüştük.

Hepimiz çok üzüldük. İnan, biz de oyuncu olarak çok üzüldük. Taraftarlara en iyi ne verebiliriz, o da şampiyonluk. Veremediğimiz zaman kötü oluyorsun. İnan ki, bütün kadro olarak çok üzüldük.

• 2009-10 sezonundaki şampiyonluktan sonra bir lafınız olmuştu, bunu size söylemek istiyorum: “Bize her zaman destek veren taraftara armağan olsun, bizim kazanmadığımız her kupa, sadece ödünç verilmiştir ve geri alınır”. Bende bayağı iz bırakan bir sözdü. Fenerbahçe’nin gelecekteki nesillerine bile söylenecek bir söz. Yakın zamana gelelim, 2015-16 sezonunda EuroLeague kupasını CSKA Moskova’ya kaybettik, ama ertesi sezon emanetimizi aldık. O sözü nasıl bir içtenlikle söylediyseniz, halen aklımızdadır.

Basketbolu 2009-10 sezonunda, Fenerbahçe forması ile 39 yaşında bıraktınız, ki bu herkese nasip olmaz. Bir sezon aradan sonra gelen lig şampiyonluğu ve Fenerbahçe’de basketbolu bırakmak, size neler hissettirmişti?

Basketbol artık bizim hayatımızın bir parçası olmuştu. Bütün hayatım boyunca basketbol oynadım ve zamanımın çoğu basketbolu düşünerek geçiyordu. Bir zaman sonra artık bunu noktalamam gerekiyordu. Çok zorlu bir sürecin ardından çok zor bir karardı, ancak “Hayatta her şeyin bir sonu vardır” derler, benim için de kariyerime son vermekti bu. Oynarken, son zamanlarda başka yerlerden çok teklif geldi devam etmem için ama ben Fenerbahçe’de bırakmak istiyordum, çünkü kendimi Fenerbahçe’ye ait hissediyordum. Artık başka bir yere gitmek istemedim, Fenerbahçe’de kariyerimi noktalamak istedim ve öyle de oldu zaten. Kırk yaşıma doğru basketbola noktayı koydum ve ondan sonra normal hayata döndüm (gülüyor). Başkan Aziz Yıldırım, benden basketbolu bıraktıktan sonra iki sene daha takımla beraber olmamı istedi ve ben kabul ettim. Kulüpte menajer olarak iki sene daha kaldım. Ondan sonra çocuklarımın okula başlama zamanı gelmişti, bu nedenle Bosna-Hersek’e dönmek istedim. Kulüpteki görevimden ayrılarak memleketim Bosna-Hersek’e döndüm.

Damir Mršič, Zalgiris Kaunas – Fenerbahçe, 25 Kasım 2009.

• Çubuklu forma altında geçirdiğiniz yedi sezonda İbrahim Kutluay, Willie Solomon, Emir Preldžic, Ömer Onan gibi isimlerle beraber oynadınız. Aynı sahada oynamaktan ve takım arkadaşlığı yapmaktan en keyif aldığınız isim kimdi?

Benim için bütün takım arkadaşlarım aynıydı, hiçbiri için ayrım yapamam. Basketbol zaten bir takım sporudur. Takım olarak düşünmeniz lazım. Zaten takım olarak düşündüğün zaman şampiyon oluyorsun. O yüzden tek tek isim veremem.

• Fenerbahçe’de oynadığınız en iyi ve kötü maçlarınız, unutamadığınız anlar hangileriydi?

İyi anlamda iki maç var: Birisi FIBA Avrupa Ligi’nde Final-Four’a giderken Abdi İpekçi’deki Beşiktaş maçı. Diğeri de 2009’da lig şampiyonluğuna giderken oynadığımız Efes Pilsen maçı. O maçı hiç unutmam. Kötü olarak da, 2-0’dan o seriyi Efes Pilsen’e kaybetmek diyebilirim.

• Kulübümüzde geçirdiğiniz süre zarfında, saha dışında yaşadığınız en ilginç, unutulmaz olayı anlatmanız mümkün müdür?

Mutlaka vardır ama şimdi aklıma gelmiyor maalesef.

• Tribünlerin her zaman sevgi gösterdiği bir oyuncuydunuz. Fenerbahçelilerin Abdi İpekçi Spor Salonu’nda yarattığı tribün atmosferi, sizlere olan desteği nasıldı?

Benim için en önemli şeyler taraftar ve tribündü aslında. Eğer tribün benden pozitif enerji alıyorsa, beni seviyorsa, ben de onlardan o hissi ve gücü alıyorum. Zaten bu olmazsa oynayamazdım. Benim kırk yaşına kadar oynamamın en önemli sebeplerinden biri Fenerbahçe taraftarıdır. Çünkü Fenerbahçe taraftarından gücü ve desteği aldığın zaman çok daha keyifli oynuyorsun. Zaten bu, bir sporcunun en çok isteyeceği şeydir. Şu an bakıyorum, maçlar taraftarsız oynanıyor. Ben bunun çok kötü olduğunu düşünüyorum. Oyuncunun moral ve motivasyonunun nasıl kötü olduğunu tahmin edebiliyorum. Ben çok şanslı olduğumu düşünüyorum, çünkü hep çok güzel bir atmosfer ve taraftar önünde oynadık. Zaten sporun da güzelliği bu.

Damir Mršič, Fenerbahçe – TAU Ceramica, 4 Aralık 2008.

• Döneminizde Galatasaray ve Efes Pilsen ile oynanan maçlar sürekli gergin ve çekişmeli geçiyordu. Bu karşılaşmalarda sahaya çıkmış bir oyuncu olarak aklınızda kalan şeyler nelerdi? Takım ve taraftar için önemi nasıldı sizce?

Çok iyi hazırlanmışsın (gülüyor). Tabii ki Fenerbahçe’nin en büyük derbisi Galatasaray’dır. Zaten ister istemez, maçtan bir hafta önce o derbi atmosferi başlıyordu. Onu oyuncular olarak biz de hissediyorduk. Bu, bize de bir motivasyon oluyordu. Oyuncular olarak bu maçları çok kazanmak istiyorduk, çünkü derbilerin camiamız için ne kadar önemli olduğunu biliyorduk. Derbi maçlar tabii ki zor geçiyordu ama biz Fenerbahçe olarak daha fazla kazandığımız için mutlu olan taraf biz oluyorduk (gülüyor).

• Siz, İbrahim Kutluay, Ömer Onan, Solomon, Tarence Kinsey… Abdi İpekçi tribünlerini görmüş olan taraftarlardaki yeriniz çok ayrıdır. Buna emin olabilirsiniz.

Biz de zaten bunu hissediyorduk. Fenerbahçe taraftarı şimdi de aynı. Fenerbahçe büyük bir kulüp. Kapasitesi yüksek. Ve bunu herkes biliyor. İnşallah hep böyle devam eder.

• Fenerbahçe’de oynadığınız sezonlara dair keşkeleriniz veya “daha iyi yapmalıydık” dediğiniz şeyler oldu mu?

Vardı tabii ki. Aslında ben “keşke” kelimesini kullanan, bunu çok düşünen bir insan değilim ama mesela Fenerbahçe’ye daha erken yaşta gelsem daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Bu kulüp için daha verimli olabilirdim. Çünkü ben otuz yaşımda geldim Fenerbahçe’ye.

• Fenerbahçelilerin ve Türk basketbolseverlerin aklında muhteşem bir şutör olarak yer ediyorsunuz. Bu yeteneğinizi neye borçlusunuz? Sizce böylesine bir oyuncu olarak, Avrupa’da daha iyi yerlere gelmeniz mümkün müydü?

Tabii ki yetenek çok önemli ama şut konusunda ama çalışmak da çok önemli. Ben çok şut çalışıyordum, çok idman yaptım, bunun arkasında çok ciddi bir çalışma vardı. İdmanlarda binlerce şut atıyordum. Bunu severek yapıyordum ve hiç yorulmuyordum, çünkü sevdiğin işi yaptığın zaman daha güzel oluyor, doyamıyorsun. Yine söylüyorum, aynı şeyleri tekrarlıyor gibi olacağım ama taraftar da önemli bu konuda. Taraftarın desteğini aldığınız zaman özgüveniniz de artıyor ve bir şutör için özgüven çok önemli.

Damir Mršič, 2006-2007 sezonu.

• Basketbolu bırakmanızın ardından, 2010’dan 2012’ye kadar Fenerbahçe’de takım menajerliği yaptınız. Sizin için nasıl bir deneyimdi, gelecekte teknik ekipte çalışmayı bir daha düşünür müsünüz?

O dönemden açıkçası çok keyif aldığım söylenemez. Zaten kırk yaşına kadar basketbol oynadım. Hayatım uçakta, kamplarda, otelde, maçlarda geçiyordu. Basketbolu niye bıraktım? Artık daha normal bir hayat yaşamak için. Fenerbahçe’den gelen teklife “hayır” diyemedim, idari kadroya girdim ama bence çok erken oldu. Hazır değildim. Çünkü hiç dinlenmeden, aynı tempo ile devam ettim. Keşke birkaç sene ara verseydim, sonra başlasaydım belki daha iyi olurdu. Ancak yapacak bir şey yok tabii ki. O zaman Aydın Hoca basketbol şubesinin genel koordinatörüydü. Onunla da çalışmak benim için bir tecrübe oldu. Aydın Ağabey’in yanında olmak da gurur verici bir şey.

• 2010-2011 sezonunda Türkiye Basketbol Ligi şampiyonu olmamıza rağmen EuroLeague’de Top 16’ya üçte üç ile başlamıştık ve son üç maçı kaybetmiştik. O son üç maçta neler yanlış gitti sizce?

Evet, hatırlıyorum. O yıl çok iyi başlamıştık EuroLeague’de ama şanssızlıklar yaşadık. Çok sakatlık yaşadık. Mirsad Türkcan galiba sakatlandı, Marko Tomas sakatlandı, birkaç kişi daha sakatlandı. Tam kadro olarak maçlara çıkamadık. O yüzden iyi bitiremedik o sezonu.

• Okuduğumuz haberlere göre, iki yıl yürüttüğünüz görevimizin sona erdiğini resmi siteden yayınlanan bir açıklama ile öğrenmiştiniz. Kulübe bu durum ve jübilenizin bir türlü yapılmaması sebebiyle kırgın mısınız?

Yok, ben hiç kimseye kırgın değilim.

Damir Mršič, 2004-05 sezonu.

• Sizin de bildiğiniz üzere, Fenerbahçe’miz son on beş senede büyük bir atılıma geçti ve EuroLeague kupasını müzemize getirdi ve Avrupa’nın devlerinden birisi haline geldi. Söz konusu süreci ve takımımızın bu sezonki durumunu nasıl görüyorsunuz?

Bu sezon zor bir sezon. Öncelikle Željko Obradović Hoca gitti ve sistem tamamıyla değişti, yeni bir hoca geldi, oyuncular değişti. Bu kolay değil. Basketbol takım sporu, o yüzden zamana ihtiyaç var. Tabii ki kötü dönemler olabilir, daha sistem oturmadı ama zaman geçtikçe Fenerbahçe iyi bir hava yakaladı ve yükselişe geçti. Zaten şu an olduğu yerde ilk sekize girdi ve Final-Four’a girme şansı da vardı. Bütçe olarak geçen yıla göre küçülmeye gidildi ama bazı sorunlar yaşanması çok normal. Ancak baktığınız zaman Fenerbahçe iyi bir sezon geçiriyor diye düşünüyorum. Tabii ki Fenerbahçe’nin hedefi her zaman kupalar kazanmaktır ama bazen sabırlı olmak lazım. Obradović’in de ilk geldiği sezonda zamana ihtiyacı vardı.

• Son olarak, biz Fenerbahçe taraftarlarına mesajınız nedir?

Dünyada bana göre en iyi taraftar her zaman takımını, kulübünü sahiplenen taraftardır. Bizim taraftarımız da takımlarına hep destek versin ve kulübü sahiplenmeye devam etsinler. Fenerbahçe taraftarlarına böyle bir mesaj vermek istiyorum. Sizlere de bir kez daha, bu röportaj için teşekkür ediyorum.

• Bizi bugün çok mutlu ettiniz, çok keyifli bir röportaj oldu. Fenerbahçe’nin sizin gibi bir efsanesiyle röportaj yapmak bizim için onur. Sizi gördük, çok mutlu olduk. Gençliğinizden hiçbir şey kaybetmemişsiniz. Ben, Salon Tribünü ekibi ve Fenerbahçe taraftarı adına size çok teşekkür ederim. İstanbul’dan sevgilerimizi gönderiyoruz, bir isteğiniz olduğunuzda mutlaka ulaşabilirsiniz.

Sağol Erdi, tekrar teşekkür ederim. Zaman geçiyor, gençlik artık geçmişte kaldı. Ama hep iyi olmaya çalışıyoruz. Sağlığımız iyi, Allah’a şükrediyoruz. İyiyiz.

Yorum bırakın