Harun Erdenay: “Taraftarın Tepkisini Normal Karşılıyordum”

RÖPORTAJI PODCAST OLARAK DİNLEMEK İÇİN: Spotify / YouTube

1993-94 sezonunda Fenerbahçe formasını terleten ve 2015-16 döneminde Türkiye Basketbol Federasyonu başkanlığını yürüten “Pegasus” lakaplı eski basketbolcumuz Harun Erdenay, Salon Tribünü ekibinden Baran Arslan ve Erdi Tiran’ın oyunculuk ve yöneticilik dönemine dair sorularını yanıtladı.

Harun Bey, hoşgeldiniz. Salon Tribünü ekibi olarak röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Türk basketbolunun sizin gibi değerli bir ismiyle röportaj yapma fırsatı bulduğumuz için mutluyuz. 27 Mayıs 1968’de, Ankara’da, Türk basketbolunun tarihte iz bırakan isimlerinden Kemal Erdenay’ın oğlu olarak dünyaya geldiniz. Çocukluk ve gençlik yıllarınız nasıldı? Basketbol topu ile tanışmanız nasıl gerçekleşti?

Çocukluk ve gençlik yıllarım devamlı basketbol ile dolu geçti. İstanbul Teknik Üniversitesi altyapısında oynadım. Moda’da oturuyorduk, oradaki Saint Joseph Lisesi’nin bahçesinde birçok pota vardı ve antrenman yapamadığım günlerde, her gün Saint Joseph’in bahçesinde basketbol oynamaya giderdik. Yani her günüm basketbol ile dolu geçti, o ara bizim mahallede oturan ve liglerde oynayan bir kaç arkadaş daha vardı. Onlarla beraber devamlı maçlar yapıyorduk.

Basketbol topuyla tanışmam babam sayesinde oldu, babam zaten İstanbul Teknik Üniversitesi’nde basketbolcu olduğu için onların antremanlarına daha iki yaşındayken gitmeye başlamışım. İki yaşından beri de basketbol topuyla devamlı dribbling yapma, pas yapma… Yani daha iki yaşında oynamaya başlamışım, topla tanışmam da öyle oldu.

Çocukluğunuzda yeteneğinizden dolayı Fenerbahçe’nin futbol altyapısından davet almanıza rağmen bunu kabul etmediğinize dair bir bilgi var, bu doğru mu?

Doğru, şöyle: Biz futbolu da çok oynuyorduk, hatta bir ara bir mahalle takımımız da vardı. Orada Volkan Çakır vardı, benim çok yakın arkadaşım. Babası Teoman Çakır, Fenerbahçe’de altyapı antrenörü idi ve o zaman oranın altyapı takımıyla Dereağzı’nda bir maç yapmıştık. Dereağzı’ndaki maçtan sonra da bana lisans çıkarmak istemişlerdi, Fenerbahçe altyapısına almak istemişlerdi fakat babama söylediğimde o kızmıştı, “Sen basketbolcu olacaksın, olmaz öyle şey” diye, öyle bir anım var.

Kemal Erdenay ve Harun Erdenay. Kaynak: technicalfaul.com

Altyapılara Efes Pilsen’de adım atmanızın ardından, babanız Kemal Erdenay’ın çalıştırdığı ve bugün başkanlığını yaptığınız İTÜ Spor Kulübü’ne transfer oldunuz. Babanızın çalıştırdığı bir takımda oyuncu olmak nasıl bir deneyimdi? Olumlu ve olumsuz yanları, bu süreçte yaşadığınız ilginç anlar nelerdi?

Evet o zaman Efes Pilsen’di. Bir sene Efes Pilsen’in minik takımında oynamıştım, daha sonra İTÜ’deki kariyerim devam etti, tabii babamın antrenör olması benim için avantajdı. Ondan oyun hakkında, oyun görüşleri hakkında öğrendiğim çok şey oldu. Ve genelde altyapılarda diğer antrenörlerim oldu, ama hep babamın kontrolünde. İTÜ kariyerim 11 yaşında başladı, 22 yaşında İTÜ’den ayrıldım, Paşabahçe’ye geçmiştim. 11 sene boyunca, babamın da kontrolünde oynayan, yetişen bir oyuncu oldum. Bunun da avantajlı tarafları oldu tabii ki.

1990 yılına dek İTÜ’de oynadınız, ardından iki sezonluğuna Paşabahçe’ye geçtiniz, daha sonra İTÜ’ye bir sezonluğuna geri döndünüz. 1993 yazında, 1907 Fenerbahçe Derneği’nin yönettiği ve sezona flaş transferlerle giren Fenerbahçe Basketbol Takımı’na transfer oldunuz. Transfer süreci nasıl gerçekleşti?

Şimdi şöyle: Paşabahçe’de iki sene oynamıştım. Paşabahçe kapanma kararı almıştı. O sene Çukurova da kapanmıştı, sonra da Paşabahçe kapandı. Bir çok takım beni istedi, dört veya beş takımın transfer listesindeydim. Fakat bir sene daha İTÜ’ye dönmeyi tercih ettim. Babam o zaman Zor durumdayız, küme düşmeyelim, gel bir sene bizde oyna” demişti. 23 veya 24 yaşındaydım, ben de tercihimi bir süre bedelsiz olarak İTÜ’de oynamaktan yana kullandım.

İTÜ’deki senemden sonra da Fenerbahçe Basketbol Şubesi, 1907 Derneği’ndeydi. Hatırladığım kadarı ile Necdet Ersoy, Mehmet Dereli, Selim Koray, rahmetli Mustafa Koç, mekanı cennet olsun, gibi işadamlarının oluşturduğu grup, basketbol takımının yönetimini ele almıştı. Çok flaş transferler yapılmıştı ve ben de o transferlerden biriydim. Zaten o zamanki Milli Takım’dan takım arkadaşlarım Hüsnü Çakırgil, Levent Topsakal ve Ömer Büyükaycan, ardından iki tane Amerikalı ve yedeklerde de Altar Tunçkol, Güray Kanan, İbrahim Kutluay, Cenk Renda, Cenk Gürsoy, Zeki Gülay gibi oyuncular ile iyi bir kadro oluşturmuştuk.

Takımımız 1993-94 sezonuna kötü bir başlangıç yapmasa da Efes Pilsen ve Galatasaray’a karşı alınan mağlubiyetler, koç Necati Güler’in yerine Yugoslav Faruk Kulenović’in getirilmesine sebep olmuştu. Normal sezonu üçüncü bitiren takım, çeyrek finalde Tofaş SAS’ı geçse de yarı finalde Efes Pilsen’e 3-1 ile elenmişti. Sizce nasıl bir sezondu?

Vallahi Efes’in Naumoski liderliğinde, çok güçlü olduğu bir sezondu. Zaten bir sene sonra da Koraç Kupası’nı aldılar, en güçlü rakibimiz onlardı, play-off serisinde çok yakın maçlar geçmişti. Hatırlıyorum onlar hatta bir play-off maçında, karşılaşmanın bitimine bir saniye kala, sahadan sahaya atılan bir pas ile uzatmaya götürüp kazanmışlardı. Biraz şanssız bir sezon oldu bizim için, daha iyi bitirmesi gereken bir takımdık. Avrupa kupalarında belli bir yere kadar, ligde de belli bir yere kadar gittik ama hedeflerimize tam ulaşamamıştık.

Paşabahçe forması giyen Harun Erdenay, Fenerbahçeli Can Sonat’a karşı.

Efes Pilsen’e karşı oynanan serinin ikinci maçına olaylar damgasını vurmuştu. Efes Pilsenli Naumoski’nin bitime 3:46 kala attığı üçlük, masa hakemleri tarafından 30 saniye süresi dolduktan sonra atıldığı için iptal edilmişti. Rakip benchin ve hakem Özcan Akkaya’nın yoğun itirazı sonucu basket geçerli sayılmış ve salon karışmıştı. Fenerbahçe koçu Kulenović hakemlere saldırmış, iki takımın yöneticileri birbirine girmiş, Fenerbahçe taraftarları ise koltukları sahaya fırlatmıştı. Maça dair neler hatırlıyorsunuz?

O zamanlar bugünkü gibi televizyon yayını vardı ama bu kadar incelikli, ayağın çizgiye bastığını gösteren, bu kadar detaylı yayınlar olmadığı için, ben de basket mi, değil mi. açıkçası şu an da hatırlayamıyorum… Ama çok kötü tabii ki, saha karışmıştı, çok gerilimli bir maçtı. Zaten hemen hemen bütün maçlar kafa kafaya geçmişti. O gün, basketin önce verilmeyip sonra verilmesi gerçekten büyük tepkiye neden olmuştu. O günden hatırladığım; olayların olduğu, sahanın karıştığı, tatsız bir gün olmuştu basketbol için.

Fenerbahçe, 24 Nisan 1994’te oynanan Türkiye Kupası finalinde ise yine Efes Pilsen’e, son 6 dakikada 22-5’lik bir seri yiyerek, 76-81’lik skorla kaybetmişti. Sizce maçın kaybedilmesinin sebebi neydi? Takım, neleri daha iyi yapsaydı daha başarılı bir sezon geçirebilirdi?

Türkiye Kupası’nda Efes’e karşı çok üstün oynamıştık, gerçekten inanılmaz iyi oynamıştık fakat maçın son dakikalarında tam saha preslerinde birçok hatalar yaptık. Ve o, maçı son iki üç dakika içinde kaybetmemize sebep oldu. Biraz da hatırlıyorum, rehavete kapılmıştık, yani epey önde götürdüğümüz bir maçtı vesanki maç erken bitmiş havasına kapıldık. O zaman o rehavet, bize Türkiye Kupası’na mal olmuştu, pahalıya patlamıştı.

Takım, Koraç Kupası’nda ise Sparta Prag ve ABB Leuven takımlarını eleyerek çeyrek final grubuna gelmişti. Grupta oynanan altı maçın beşinde takımın en skorer ismi sizdiniz. Ne var ki, takım grubu Stefanel ve Panionios’un ardından üçüncü sırada tamamlayarak elenmişti. Fenerbahçe’nin o sezonki Avrupa macerasına dair neler söylersiniz?

İlk iki turu rahat geçmiştik. Ondan sonraki turlarda Panionios’u İstanbul’da yendik, grupta da şansımız vardı. Son maçta Stefanel’e, Abdi İpekçi Spor Salonu’nda, son saniyede bir sayıyla kaybetmiştik. Çok yakın bir maç olmuştu, hatta son atışı ben dipten kullanmıştım, girmemişti çok iyi hatırlıyorum. Yenseydik yolumuza devam edecektik, edemedik. O sene sanıyorum Stefanel, kupada final oynamıştı.

Fenerbahçe’de geçirdiğiniz bir sezonda Hüsnü Çakırgil, Levent Topsakal, Conrad McRae gibi isimlerle aynı formayı giydiniz. Beraber oynamaktan ve takım arkadaşlığı yapmaktan en keyif aldığınız isim kimdi? Takımda nasıl bir atmosfer vardı?

Şimdi, bir kere iki ABD’li oyuncu, Conrad McRae ve Kenny Miller, o takıma çok iyi uyum sağlamıştı. Levent Topsakal, Hüsnü Çakırgil ve Ömer Büyükaycan benden yaş olarak daha ilerilerdi, takımın abileri konumundalardı. Zaten hepsi Milli Takım’dan da çok iyi arkadaşlarımdı. Gençlere baktığın zaman, dediğim gibi biraz önce saydığım isimler vardı: İbo (İbrahim Kutluay), Altar Tunçkol, Cenk Renda, Cenk Gürsoy, Zeki Gülay ve hepsi… İyi bir takım atmosferimiz vardı, takım içinde bir tartışma veya çekememezlik hiçbir zaman olmadı, güzel arkadaşlığı olan bir takımdık.

15 Aralık 1993, Fenerbahçe – Panionios maçı sonrası. Kaynak: twitter.com/FBTarihiOrg

Kulüpte bulunduğunuz sürede oynadığınız en unutulmaz karşılaşma ve saha dışında yaşadığınız en ilginç olay neydi?

En unutamadığımız karşılaşma Panionios maçıydı. İstanbul’daki maçı 44 sayı ile tamamlamıştım, o kadar attığımı düşünmüyordum. Maçtan sonra istatistikler geldiğinde 44 sayı attığımı öğrenmiştim ve kazanmıştık. O zaman Henry Turner vardı Panionios’ta, daha sonra uzun yıllar Fenerbahçe’de forma giyen çok yetenekli bir ABD’li basketbolcuydu. O maçı unutamam, çünkü 15 bin taraftarın önünde, o zaman Yunanistan’ın en iyi takımlarından biri olan Panionios’u devirmiştik. Ki takımda Yunan basketbolunun iki efsane oyuncusu vardı.

O takımda ağabeylerimiz olduğu için, gençlere çok şakalar yapılırdı, gerek işte Hüsnü, Levent, özellikle Güray’a ve İbrahim’e… Deplasmanlarımız ve kamplarımız, hep böyle sohbetlerle, şakalaşmalarla geçerdi. Oralardaki en heyecanlı oyunlar da aramızda yaptığımız tavla oyunlarıydı.

Fenerbahçe, sizin döneminizde maçlarını Abdi İpekçi Spor Salonu’nda oynuyordu. Bir oyuncu olarak salondaki tribünlere, taraftar desteğine, Efes Pilsen ve Galatasaray ile oynanan maçlarda oluşan atmosfere dair neler söylersiniz?

Bizim oynadığımız maçlarda seyirci çok rekabet gösteriyordu ve çok inanılmaz bir destek oluyordu. O zamanlar tabii seyirciler bölünüyordu, yani Galatasaray maçında salonun yarısı bizim taraftarımız, yarısı da Galatasaray taraftarı ile doluydu. Ama Efes Pilsen maçlarında salonun yüzde 90’ı bizim taraftarlarımız ile dolu oluyordu. Böyle bir taraftar desteği ile oynamak, bence bir sporcu için çok büyük bir keyif ve çok büyük bir avantaj.

1993 Avrupa Şampiyonası’ndaki performansınız, NBA ekiplerinin de dikkatini çekmişti. Fenerbahçe’ye transfer olduğunuz süreçte Cleveland Cavaliers’ın teklifini reddetmiştiniz. Bunun sebebi neydi? Bugün pişman mısınız, kabul etmeniz durumunda neler olabilirdi?

Evet, Avrupa Şampiyonası genelde NBA scoutlarının izlediği bir şampiyonaydı. Çünkü o zamanlar Avrupalı oyuncular kendilerini yeni yeni NBA’e atmaya başlamışlardı. İşte Dražen Petrović, Arvydas Sabonis, Toni Kukoč gibi… Fakat oyuncular gittikleri zaman zorlanmışlardı. NBA ile Avrupa basketbolu arasındaki uçurum çok fazlaydı. O yüzden ben de o teklife açıkçası çok sıcak bakmamıştım, o teklif beni şaşırtmıştı. Zaten Fenerbahçe’de kontratım vardı, o kontrattan çıkmam kolay değildi, o yüzden Cleveland’ın teklifini hiç görüşmeden reddetmiştim. Ama şu anda pişman olduğumu söyleyebilirim, yani o zaman gidip şansımı denemem lazımdı.

1994 yazında ise Fenerbahçe’den ayrılarak, ligde şampiyonluğu hedefleyen Ülkerspor’a transfer olmuştunuz. Bu ayrılığa ne sebep olmuştu?

Fenerbahçe’deki sezondan sonra Ülkerspor çok büyük bir atılım ile, iyi bir takım kurmuştu ve Avrupa Kupası’nda hedefleri vardı. O zaman burdaki transfere rahmetli Doğan Hakyemez ağabey, mekanı cennet olsun, o da uzun yıllar Fenerbahçe’ye hizmet etmiş, milli takımlara hizmet etmiş bir ağabeyimizdi, menajerimizdi. Bir de tabii Orhun Ene çok yakın arkadaşım, Orhun’un orada olması bu transferin en önemli sebeplerinden biriydi.

Harun Erdenay, Ülkerspor formasıyla, 2001. Kaynak: Fanatik

Ertesi sezon Ülkerspor formasıyla Fenerbahçe’ye karşı oynadığınız bir maçta, tribünleri dolduran Fenerbahçelilerin ağır tepkisiyle karşılaşmıştınız. Sizin için zor bir an olsa gerek, neler hissetmiştiniz?

Ya aslında tek maçta da değil, bütün sezonda oldu. Bir de finale beraber çıktık, finalde de Fenerbahçe ile karşılaştık. Taraftar her maçta tepkisini gösteriyordu. Ben bunu normal karşılıyordum, çünkü onlar ayrıldığım için, başka bir takıma gittiğim için kızmışlardı. Onlar da tepkilerini doğal olarak o yolla gösterdiler. O sene o tepkiler sürdü, fakat tabii öbür sene kalmadı.

Fenerbahçe’nin sonrasında, Ülkerspor’da kariyerinizin zirvesine çıktığınız dokuz sezon geçirdiniz, üç sayı ve potaya gitme yeteneklerinizle akıllara kazındınız. Rahmetli basketbol adamı İsmet Badem, onu da rahmetle ve sevgiyle analım, size “pegasus” lakabını takmıştı. Bu, nasıl gerçekleşti?

Evet, İsmet Ağabey’i de buradan tekrar analım. Basketbola hakikaten çok büyük hizmetleri oldu, bir jenerasyona anlatımları ile, yaptığı panellerle, Anadolu’yu dolaşıp basketbolu sevdirmişti. O zaman da NBA’de lakaplar vardı: Magic Johnson, Michael Jordan ise olduğu gibi… O da böyle bir takım lakaplar getirmişti. Mesela Alper’e (Alper Yılmaz) “Kelepçe Alper” diyordu, Mirsad’a (Mirsad Türkcan) “Şövalye” falan… Fakat en çok oturanı, herhalde bana koyduğu “Pegasus” lakabı oldu. Ben başlarda yadırgamıştım ve şaşırmıştım, ama ondan sonra ben de benimsemiştim.

Basketbolu bırakmanızın sonrasında uzun yıllar boyunca A Milli Takım Menajerliği görevini yürüttünüz. 2015 ve 2016 yıllarında ise Türkiye Basketbol Federasyonu’nun başkanlığını yaptınız. Başkanlığınız döneminde Fenerbahçe ve Galatasaray’ın odağında olduğu zor süreçleri de yönetmek durumunda kalmıştınız. Sizin için nasıl bir deneyimdi?

Başkanlığımda Fenerbahçe, biliyorsunuz EuroLeague finalini CSKA’ya son saniyede kaybetmişti. Galatasaray da EuroCup’ı almıştı, takımlar başarılıydı. O süreçte Galatasaray’lı bir kadın oyuncunun (Lynetta Kizer) lisansı üzerinden sıkıntı yaşanmıştı. Yani verilmemesi gereken bir lisans verilip oynatılınca, daha sonra Galatasaray’ı hükmen 20-0 mağlup ilan etmiştik. Orada bir sıkıntı yaşanmıştı ama zaten bu tip sıkıntılar Fenerbahçe ve Galatasaray’ın olduğu yerde daha büyüyor, belki başka kulüpler olsa bu kadar büyümezdi, öyle bir süreç yaşanmıştı o dönemde.

TBF Eski Başkanı Harun Erdenay.

2015’ten 2019’a kadar FIBA Avrupa Yönetim Kurulu Üyeliği yaptınız, şu anda da İTÜ Spor Kulübü’nün başkanlığını ve İstanbul Ayvansaray Üniversitesi’nin mütevelli heyeti üyeliğini yapıyorsunuz. Bu görevlerinize dair neler anlatmak istersiniz? Gelecekte ne gibi planlarınız var?

Evet, FIBA’daki görevim bir dönemdi. Orada FIBA Yönetim Kurulu üyeliği yaptım. Şu anda da İTÜ Spor Kulübü’nün başkanlığını yapıyorum. Pandemiden önce yaklaşık 8-9 branşta 1000’in üzerinde lisanslı sporcumuz vardı. Şu anda da yeni bir üniversitenin mütevelli yöneticisiyim, İstanbul Ayvansaray Üniversitesi. Orada da hedeflerimiz çok, üniversiteyi yeni devraldık, çok yatırım yapıyoruz. Abdi İpekçi Spor Salonu’nun yanında, eski Avrupa Koleji’nin kampüsüne geçtik, otuz dönümlük çok güzel bir kampüs. O üniversitede şu anda spor bölümünün de başkanlığını yapıyorum. Oradaki hedeflerimiz de üniversitenin eğitimini ileri seviyelere taşımak olacak.

Türk basketbolunun, özellikle altyapı konusunda içinde bulunduğu problemler herkesin malumu. Eski bir federasyon başkanı olarak, ülke basketbolu ve Basketbol Süper Ligi’nin daha iyi yerlere gelmesi için sizce neler yapılması gerekiyor? Kendi döneminizde, bu konuda neler yaptınız?

Biz ve arkadaşlarımız, dönemimizde spor kulüplerimizin gelirlerini artırmak ve onlara daha iyi bir organizasyon sunabilmek için devamlı çalıştık. Bence bugün spor kulüpleri zaten köklü kulüpler. Çoğu ligde bazen bir iki takım değişiyor, bunların beklentisi federasyondan. Federasyon, basketbolun organizasyonunu mükemmel bir şekilde yapıyor ve biz de o dönemde gelirleri arttırabilmek için çalışmıştık.

Altyapılarda oyuncular genelde takımlarda yetişiyor. Türkiye’deki ve Avrupa’daki sistem öyle. İtalya ve İspanya’ya baktığınız zaman, ABD’deki gibi okullarda yetişmiyor. Burada kulüplere çok iş düşüyor. Federasyona düşen ise bunları, bu çocukları milli takımlara aldıkları zaman, o kısa dönemde milli takımlarda gerekli tecrübeyi kazanabilmelerini sağlamak.

Yabancı kuralı için, artık 90’lara dönmek çok kolay bir şey değil. Yabancı sayısını azaltmaya kulüpler artık kesinlikle iyi gözle bakmayacaklardır. Zaten günümüz basketbolunda da gençlerimiz, o global mücadeleyi yapmak zorundalar. Sonuçta bizim yetiştiğimiz zamandaki sistem yok, çok yabancılı sistem var. Ve burada iyi oyuncular yetişiyor, çıkıyor… İşte burada, daha önce Efes’ten çıkan Cedi Osman, Furkan Korkmaz, şimdi Beşiktaş’tan çıkan gençler… Zaman zaman çıkmayı başarıyorlar, bu sayının daha fazla olması hepimizin gönlünden geçendir.

Fenerbahçe, basketbolda son 15 senede yatırımını büyük ölçüde arttırdı ve bunun en büyük meyvesini 2017’deki EuroLeague şampiyonluğu ile aldı. Bu sürece ve takımın bu sezonki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Avrupa’da futboldan sonra gelen en önemli ikinci spor, basketbol. Bu yatırımlar dediğiniz gibi önce Anadolu Efes ile başladı, sonra Ülker ile Tofaş buna uzun yıllar katkı yaptı ve Avrupa’da başarılar geldi. Şimdi de Galatasaray bir dönemde, Ergin Ataman’ın olduğu dönemde Beşiktaş, şimdi de Fenerbahçe bu bayrağı uzun süredir devraldı, bu çok keyif verici bir olay. Taraftarı olduğum bir takımın Avrupa şampiyonluğuna yürümesi, her sene orayı hedeflemesi gerçekten keyif verici.

Tabii bunda en büyük pay, bu salonu yapan Ülker’de. Böyle bir salona sahip olmak çok büyük bir avantaj. Gerek bir önceki yönetim, gerekse şimdi Ali Başkan’ın (Ali Koç) yönetimi basketbola gerekli fedakarlık ve desteği yapıyorlar. Bu da Fenerbahçe taraftarı olarak çok memnuniyet verici. Bizim için, bu seneki şansımıza gelince… Kötü başladığımız seneyi iyi götürdük, 16 maçın 14’ünü kazandık. Tabii bu röportajın ne zaman yayınlanacağını bilemediğimiz için inşallah, en azından Final Four’a kalmak isteriz.

Fotoğraf: fenerbahce.org

Son olarak, bu röportajı okuyan Fenerbahçelilere ve basketbolseverlere mesajınız nedir?

Basketbol bence her an heyecanın değiştiği, çok keyifli bir spor. Zaten büyük kitleleri de ardından her zaman sürükledi. Fenerbahçe taraftarında şunu görmek güzel bir şey, EuroLeague maçlarının çoğunda bilet bulamıyorsunuz. Bu seviyeye gelmesi gurur verici, seyirciler de bence bu keyifli sporu her şekilde destekleyip takip etmeye devam etsinler.

Yorum bırakın