Mahmut Uslu: “Yönetim Obradović’i Anlayamadı”

1980’lerin ortasında Fenerbahçe’mizin koçluk ve yöneticiliğini yapan, Aziz Yıldırım yönetiminde ise uzun yıllar boyunca çeşitli görevlerde bulunan Mahmut Uslu, Salon Tribünü ekibinden Erdi Tiran’a eski yılları, Željko Obradović ve Ergin Ataman ile ilgili düşüncelerini, basketbol takımımızın durumuna dair eleştirilerini anlattı.

  • Mahmut Bey, ilk olarak Salon Tribünü ekibi adına sizlere, röportaj talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkürlerimizi sunarız. 21 Ağustos 1947’de Adana’da doğdunuz. Fenerbahçe ve sporla tanışmanız nasıl gerçekleşti?

Aslında 6 Kasım 1948’de doğdum. İlkokula erken başlayayım diye ailem yaşımı büyütmüş. Gerçek bir 6 Kasımlıyım yani. Fenerbahçe ile tanışmamız da şöyle: Rahmetli babam çok iyi bir Fenerbahçeliydi. Biliyorsunuz, Adana’da doğdum büyüdüm ve o zamanlar Torosspor diye bir takım vardı Adana’da. Renkleri de sarı lacivertti. Fenerbahçe de o dönem bütün Anadolu’yu dolaşırmış ve özel maçlar yaparmış. Bu sebeplerden ötürü bütün ailem Fenerbahçelidir. Adana’da Fenerbahçeliler ağırdır. Benim Fenerbahçe ile tanışmam doğuştan kısacası. Hatta bir keresinde usta yazar Yaşar Kemal de “Biz ta Torosspor’dan beridir Fenerliyik” deyip takılmıştı bana. Ortaokul hazırlık için TED Ankara Koleji’ne gidince sporla da orda tanıştım.

  • 21 ila 22 yaşına kadar TED Ankara Kolejliler’de basketbol oynadınız ve milli formayı giydiniz, bu süreçte antrenörlük de yaptınız ancak devletteki görevinizdeki yükselişiniz nedeniyle antrenörlüğe geçtiniz. Nasıl bir oyunculuk dönemi geçirdiniz, bu sürecin antrenörlüğünüze katkısı ne oldu?

O dönemler Ankara basketbolun en önemli şehriydi. İstanbul’la mukayese ettiğimizde en iyi üretim yapılan yerdi. Çok iyi antrenörler ve oyuncular vardı. Ankara Kolejliler’de oynarken ilk antrenörüm Fenerbahçe’ye de önemli katkılar veren İlker Esel’di. Daha sonra Birol Öngör antrenörlük yaptı bana, ahlaki açıdan çok şey kattı ama asıl önemlisi birçok antrenörü yetiştiren bir isim de olan Armağan Asena’ydı. Ondan da çok şey öğrendim. Basketbolda en önemli ilke, fundamental denen şeydir, teknik özelliktir. O da teknik özelliği yüksek birisiydi, ataşe olduğu için yurt dışına çok gidip geliyordu. Daha sonra Jandarmagücü’nde sivil olarak oynadım. Askerlik dönemimde de Muhafızgücü’nde oynadım. Birçok insan tanıdım, birçok antrenör tanıdım. Dil bilmenin avantajını özellikle askerdeyken yaşadım. O dönem şu anki gibi istediğin NBA maçını ya da Avrupa’dan herhangi bir maçı izleyemiyordun. O dönemde lisanın varsa, yurt dışından gelen kısıtlı sayıdaki dergi ve kitapları alıp okursanız haberdar olabiliyordunuz.

TED Ankara’dayken fizik kapasitem yüksekti, genç milli olduğum dönemde Ziraat Fakültesi’ne girdim ve fakülteye girdikten sonra bir basketbol takımı kurdum. Siz bunların hepsini yazmışsınız zaten. Oynadığım sırada minik takım ve yıldız takım kategorilerini kurmuştum. Daha sonra genç takımı da kurdum ve 4-5 sene içerisinde çeşitli kategorilerde 27 tane oyuncuyu milli takıma yolladım. Tabii o zamanlar biz antrenörlüğü amatörce yaptığımız için hem antrenörlük yapıyorduk, hem de devlette memur olarak çalışıyordum. Ziraat Fakültesi’nin bir spor salonu olmasına vesile olduk ve Türkiye’de çok da bütçesi olmayan bir fakülte takımını çok önemli bir takım haline getirdik. Yaklaşık olarak iki üç kez ilk dörde girmiş ve Eczacıbaşı harici her takımı yenmiştik. Onun dışındaki tüm takımları yenmiştik. Efes Pilsen, Fenerbahçe, Tofaş, Galatasaray yendiğimiz takımlardan bazılarıydı. Hatta o dönem hem Fenerbahçe’yi, hem de Galatasaray’ı yenip iki takımı da küme düşürmüştü Ziraat Fakültesi. Tabii o dönem taraftarlar benim Fenerbahçeli olduğumu bilmiyorlar, birçok taraftar da sinirlenmişti bana.

1982-83 sezonunda, Mahmut Uslu’nun koçluğunu yaptığı Efes Pilsen takımı. Kaynak: Nejat Sayman Arşivi
  • Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ndeki hocalık deneyiminizin ardından 1980 ve 1982 yılları arasında Efes Pilsen’in başantrenörlüğünü yaptınız. Bu süreci bizlere anlatabilir misiniz?

O dönemler Ankara’dan muazzam bir beyin göçü başlamıştı, hem oyuncu hem de antrenör olarak. İlk önce devlette müdür muaviniydim, 29-30 yaşlarındayken Tarım Bakanlığı’nda genel müdürdüm ama bana “Sen müşavir olacaksın” dediler ve kovdular. Tabii maaşımın da azaldığını duyunca Tofaş, Güneş Sanayi ve Efes Pilsen o dönemde bana teklif yaptı. Adanalıyım ama Güneş Sanayi’nin teklifini kabul etmedim. O dönem Erciyas diye bir fabrikaları vardı, genel müdür de Tuncay Bey’di (Tuncay Özilhan) ve ben Efes’in teklifini kabul ettim. İki sene içinde Türkiye’de çok önemli işler yaptık. Koraç Kupası’nda ilk dörde kaldık. O zamanlar üçüncü kupaydı ama değerli bir başarıydı. iki buçuk sene çalıştıktan sonra oradan ayrıldım.

  • 1985-86 sezonunda, Amerikalı antrenör Dennis Perryman’ın Aralık ayında kulüpten gönderilmesi sonucunda, aralık ayından şubat ortasına kadar Erdal Poyrazoğlu ağabeyin antrenörlük görevini devam ettirdiğini belirtmek isteriz, kendinizi başantrenörlük görevinde bulmuştunuz. Takımı play-off’lara soktuğunuz yaklaşık 50 günlük bu süreci anlatabilmeniz mümkün müdür?

Erdal Poyrazoğlu en sevdiğim kişilerden biridir. Onlar o zaman bir yönetim kurulu oluşturmuşlardı basketbol için. Çok sevdiğimiz ağabeylerimiz vardı ve beni de yönetim kuruluna aldılar. Tabii o dönem şu anki gibi kulüpler profesyonelce para verilemiyordu. O yönetim kurulunun da görevi kulübe para toplamak ve yardım etmekti. O dönemlerde de oyuncular maaşlarını zor alıyordu. Bizim ilk zamanlarımızda öyleydi. Sümerbank ile maç yapıyorduk yanlış hatırlamıyorsam ve Perryman da çok kötü koçluk yapıyordu o sırada. Kemal Dinçer de kaptandı. Ben de o maçta, bir molada adama da tercüme ettirmeden bir şeyler söylemiştim oyunculara ve kazanmıştık maçı. Benim kendi oyuncum vardı, Ali Limoncuoğlu… O maçtan sonra benim görevim bitti. Çünkü benim iş için Cezayir’e gitmem gerekiyordu. İş seyahatimi tamamladıktan sonra bir döndüm, Amerikalıyı kovmuşlar. Engin ağabey vardı başta ve “Gel, illa takımın başına sen geç, hem kulübe de üye yapacağız seni” dediler. Çünkü o dönem kulübe üye olmak çok zordu. Hoş, üye de yapmadılar ama neyse… Sonra Erdal ağabey dedi ki “Takımın başına ben geçeyim, sen de yardımcım ol” , ben de “Peki” dedim. Daha sonra bir anda Erdal ağabey vazgeçti ve bana dedi “Sen geç ve sen kimi istiyorsan yanına al, bütün yetki sende”. Ben de Erdim Öztokat’ı aldım yanıma ve 50-60 günlük bir serüven başladı. Tam o sıralarda da Beşiktaş ile maçımız var ama takımda çok eksik var. Efe Aydan sakattı, gencecik bir takımla, Ali Sile’lerin olduğu jenerasyonla eledik Beşiktaş’ı. Enteresan bir dönemdir, öyle şeyler yaptık.

Kaynak: twitter.com/EsrErms
  • 1980’li yıllarda, müessese takımları karşısında yatırımını arttırarak rekabete giren Fenerbahçe, normal sezonları lider tamamlasa da aynı başarıyı play-off’larda gösteremiyordu. O dönemki amatör koşullara ve bugün de VakıfBank ve Anadolu Efes üzerinden gündemde yer bulan “Fenerbahçe ve müessese takımları rekabeti”ne dair neler söylersiniz?

Orada haksız bir rekabet vardı. Fenerbahçe’nin herhangi bir geliri yok, basketbolun herhangi bir geliri yok ama müessese kulüpleri kendi şirketlerinden reklamlar alıp, vergilerden düşerek takım kuruyorlardı. O dönem yalnızca Fenerbahçe’nin değil, Beşiktaş ve Galatasaray’ın da bütçeleri çok kısıtlıydı. Fark bire iki değildi, arada bir bile yoktu. Bir de o dönem bir yabancı oyuncu oynatabiliyordunuz. Ona para vermek de kolay değildi. Onun dışında bir Efe’yi, bir Mehmet’i, bir rahmetli Doğan’ı (Doğan Hakyemez), o tür oyuncuları almak çok zordu, bir tane apartman dairesi almakla eşdeğerdi. Zaten Fenerbahçe’nin bütçesi de o apartman dairesi fiyatının yarısı kadardı. O günkü paralarla 400 bin, 500 bin… Zaten Fenerbahçe’nin bütçesi 50 bindi. Dolayısıyla zaman içinde, federasyonların da katkılarıyla Fenerbahçe ve Galatasaray gibi kulüpler rekabeti arttırınca basketbol biraz uçtu.

  • Teknik adam olarak basketbolun içinde bulunduğunuz dönemde maçların oynandığı Spor ve Sergi Sarayı ile daha sonra kullanılmaya başlanılan Abdi İpekçi Spor Salonu, hiçbir Fenerbahçelinin ve basketbolseverin unutamadığı salonlar oldu. Bu basketbol mabetlerindeki atmosfere ve taraftarın desteğine dair aklınızda kalanlar nelerdir?

Tabii Spor ve Sergi Sarayı bir efsaneydi. Çok güzel bir yerdeydi. Ben federasyon başkan vekiliyken çok uğraştım, emek verdim; yine aynı yerin aşağısında, itfaiyenin oraya yapalım salonu diye… Çünkü o zaman metro yok, hem denizden, hem karadan ulaşım çok rahattı ve çok kaliteliydi salon. Bir tarafta sosyete tribünü, bir tarafta Fenerbahçe, Moda tribünü… İnsanların da çok büyük ilgisini çekiyordu. O dönemlerde basketbolun futbolla neredeyse eşit ilgi görmesinin sebeplerinin başında Spor Sergi geliyordu. Sonradan Abdi İpekçi’nin de açılmasıyla beraber kapasite çok daha arttı, Spor Sergi’nin kapasitesi çok azdı.

Diğer yandan, Ülker Spor ve Etkinlik Salonu’nun basketbolu bilen ancak bugünlerde coşkusuz olmakla çokça eleştirilen seyirci profiline dair neler söylemek istersiniz?

“Coşkusuz olmakla çokça eleştirilen seyirci profili”. Buna katılamayacağım.

Yakın zamanda tribün desteğinin düştüğünü düşünüyoruz Mahmut ağabey yani 2015/2016 sezonundaki Real Madrid serisini veya 2016/2017 sezonunda şampiyon olduğumuz sezondaki tribün atmosferini düşününce o dönemlerdeki atmosferi çok agresif buluyorduk, şimdi ise biraz daha eleştirilere maruz kalıyor salon atmosferi. Yani sosyal medyada da görüyoruz bunları sıkça eleştiriye sebep oluyor şu anki profil. Buna dayanarak size bu soruyu sormak istedik.

Ben Ataşehir’de, seyircide herhangi bir problem olduğunu düşünmüyorum, hatalı olan taraf yönetim bence. Buna katılamayacağım. Çünkü biz aynı seyirciyle birçok takımı yendik. Biz o atmosfer olmasaydı Galatasaray’ı, Efes’i yenemezdik. Hatta Galatasaray o seyirciden korktu, maça çıkamadı. Şu anki atmosferi oturup düşünmeleri lazım, kim ilgileniyorsa salonla, şubeyle. Çünkü seyircide bir şey yok, seyirci aynı seyirci. Bir örnek vereyim, bizim gibi insanların saha içindeki kombinelerini iptal ettiler. Semih denen bir adam vardı maalesef ben onu söyleyeyim, benim dört tane parasıyla aldığım kombineme yenileme hakkı tanımadılar. Bu tür davranışlarla seyircileri kırmış olabilirler. Seyirci çünkü hassastır, ama o seyirci zamanında Galatasaray’ı korkutup gelmemesini sağlıyorsa bugün de öyle olmalıdır.

Kaynak: fenerbahce.org
  • Fenerbahçe’deki aktif yöneticilik kariyeriniz, 2000 yılının Şubat ayında, Aziz Yıldırım yönetiminde tesislerden sorumlu yönetici olarak yer almanızla başladı ve 2018’e kadar devam etti. Bu süreçte basketbol branşıyla ilginiz hangi ölçüdeydi?

Ben basketboldan hiç kopmadım. O zaman Nihat Özbağı yoktu yönetimde, bana tesislerle ilgili sorumluluğu verdiler. Stadı yapıyorduk, o sırada bir de boks salonuyla beraber basketbol salonunu yeniledik. Sarı Lacivert Derneği de yardımcı olmuştu basketbol salonunun yenilenmesinde, geri kalanını biz yapmıştık. Zaten Aziz Yıldırım’ın yaptığı eserleri saymaya başlasak röportajın sonu gelmez. İnşallah yeni gelenler de bir çivi çakarlar diye bekliyoruz işte.

O dönemlerde Osman Yalçın vardı, basketbol şubesinden sorumluydu ama ben ona yardımcı oluyordum. Esasen ben federasyondayken dahi yardımcı oluyordum. Hatta kadın basketbolunun bu ülkede şu an bu noktada olmasının nedeni de, Aziz Yıldırım’ın ilk geldiğinde Kadın Basketbol Şubesi’ne erkek basketboldan 250.000 dolar gibi ufak bir rakam aktarmasıyla, sezonu Galatasaray’ı yenerek şampiyon bitirmesidir. Osman Yalçın’a rica ettik, başkanı ikna ettik. O zaman erkek basketbolun 10 milyon dolar kadar bir gideri vardı. O rekabetle beraber kadın basketbolunun çehresi değişti. Çok oyuncular yetişti ve Avrupa’da her zaman ilk dörtte oldu. Bir tane kupa eksik kaldı, sadece onda da bu sene Ruslar yokken alamadığımızda çok üzüldüm maalesef.

  • 2006 yazında, Fenerbahçe basketbolunda Ülker ile yapılan iş birliğiyle başlayan yükselişimiz, Željko Obradović’in göreve getirilmesi ile daha farklı bir boyut kazandı ve bunun en büyük meyvesi, 2017 yılındaki EuroLeague şampiyonluğu oldu. Ömer Onan, İbrahim Kutluay, Ozan Balaban ve Ahmet Özokur gibi Fenerbahçe basketbol tarihinde önemli yerleri olan isimler, ekibimize verdikleri röportajlarda Aziz Yıldırım’ın basketbola verdiği önemi bizlere anlatmışlardı. Siz de kendisiyle uzun yıllar çalışmış ve basketboldaki atılım sürecimizi çok iyi bilen bir yöneticimiz olarak, izlenimlerinizi bizlere anlatabilir misiniz?

Ayrıca Aziz Yıldırım ve Željko Obradović arasındaki diyaloglar taraftarlar tarafından her zaman merak ediliyor, buna dair anlatabileceğiniz bir anı var mıdır?

Aziz Yıldırım ile ben 2000 yılında tanıştım. Osman Yalçın benim arkadaşımdı. Yönetime girmeden 15 gün önce tanıştım ve tanıştığımda da çok şaşırdım. Basketbolda minik takım, yıldız takım, genç takım, kadın, erkek herkesin ismini biliyordu, antrenmanlara gidiyordu. Ben de onunla beraber gide gele Fenerbahçe’nin gençlerini tanımış oldum. Ben TBF’de Teknik Kurul başkanıydım ama gençleri o kadar yakından tanımıyordum. Burada çok büyük bir emek var. Aslında 2006 değil de, daha eskiden, ben gelmeden evvel ,yani 1998’den sonra basketbola verdiği ciddi bir önem var. Her ne kadar başarılı olamasalar da çok ciddi bir emek verdi. Ama o tarihte kadın basketboluna büyük katkıda bulundu.

Rahatlıkla söyleyebilirim, eğer basketbol şu anda bu ülkede böyle bir noktadaysa en büyük emektarı Aziz Yıldırım’dır. En son biz gitmeden evvel, 12 yıl büyük bir emek vererek, futbolculara ödediğimiz paralardan mahsup ederek amatörlere; özellikle basketbolculara, voleybolculara ve atletizme yatırmıştık. Biz ayrılmadan bu kanun çıktı, Fenerbahçe ve Galatasaray gibi kulüpler amatörlere daha fazla yatırım yapmaya başladılar ama yine kaldırmışlar sanırım bu kuralı. Devletimiz umarım bunu geri getirir ve kulüpler amatör branşlarda güçlü şekilde devam eder.

Obradović’in gelişinde de emeği olanlardan biri de benim aslında. Ben biliyorsunuz ayrılmıştım yönetimden ve pek de girmek istemiyordum. Roma’da, Lazio ile deplasmanda oynadığımız UEFA Avrupa Ligi çeyrek final maçı vardı, beni ona davet etmişti sayın başkan. O maçtan evvel, gece 1’de ona şunları söyledim: “Yahu siz antrenör arıyorsunuz, Ahmet Özokur araştırıyor, bakıyor. Siz niye Obradović’i düşünmüyorsunuz? Paramızın olmadığı, 3-4 milyonumuzun olduğu dönemlerde bile Obradović’e teklif götürmüştük”. “Evet, hatırlıyorum” dedi. O zaman dedim, “Gidin, alın”. Bütçe de 10-12 milyon. Tabii bize bir rakam söylemişti, 1,5 milyon istemişti, şaşırmıştık ama henüz karar vermemişti. O zaman Yunanistan’daydı, kulüp başkanı ile kapışmıştı ve ona teklif götürmüştük. Onu bu şekilde aldık. Obradović’in gelmeden de geçmişi var esasen. Çok karizmatik, emekçi, iyi bir insan ve zeki bir antrenör. Kendini bizden önce zaten defalarca ispat etmiş bir isim. İkili arasındaki ilişki de iki arkadaş, hatta ağabey kardeş gibiydi. Net, nokta.

  • Fenerbahçe’mizde koçluk ve yöneticilik yaptığınız döneme aklınızda kalan ve sizde iz bırakan bir anı anlatmanız mümkün müdür?

Basketbolla ilgili en önemli anı, Avrupa şampiyonluğudur. Biliyorsunuz, o sezon beşinci olduk ve dördüncü olan Panathinaikos ile eşleştik. Çok fazla da ümidimiz yoktu, çünkü o deplasmanda hep 20-25 sayı fark yiyorduk. Tabii uyanık bu Yunanlılar, alıyorlardı Obradović’i, flamalar, öpüyorlardı falan, daha maç başlamadan yiyorduk tokadı. Başkan da o sırada sordu bana, “Ne olur seri?” diye. Dedim “Çok zor başkan, dördüncü olsak saha avantajımız olurdu”. Bir de sezon içinde Baskonia deplasmanında 30 sayı fark yedik, Obradović ayrılmaya karar vermiş. Biz yokuz tabii orada.

İstanbul’a takım gelince başkan tek başına Obradović ile konuşuyor ve “Ben seninle üç yıllık kontrat yapacağım, sen manyak mısın, nereye gidiyorsun?” diyor ve ikna ediyor. Ben bunu hiç unutamam, çünkü o şampiyonluğun dönüm noktası odur. Oradan geldik, Panathinaikos’u yenip saha avantajını aldık, hatta biz eledikten sonra buradan otobüsle yolladılar oyuncularını ve o da onların sonu oldu. Ondan sonra Panathinaikos daha ilk dörde giremedi. Olympiacos çok zayıf bir bütçe ile girdi ama onlar giremedi. Dağıldılar, toparlanamadılar. Biz de maalesef bu tarz bir hareket yapmıştık futbol takımına, çok yanlış bir işti. Benim anım budur.

Diğer bir anım da şudur: Bir gün rahmetli Galatasaray Başkanı Özhan Ağabey (Özhan Canaydın), Beşiktaş Başkanı Serdar Bilgili, Aziz Yıldırım oturuyorlar… Aziz Yıldırım’ı da kafaya alıyorlar “Amatörleri kapatalım, ödeyemiyoruz bu paraları” diye. Siyah bir minibüsle Ankara’ya gidiyoruz, yoldayız. Ben “TRT’den, yayın hakkından 4 milyon dolar bulacağım. 1’er milyon doları Fenerbahçe Galatasaray Beşiktaş’a, kalan 1 milyonu da diğer kulüplere dağıtacağız” dedim. Efes ve Tofaş’la da konuştum, “Siz para almayacaksınız” dedim. Kapatmaktan da vazgeçtiler. Özhan ağabey de basketbol kökenli olmasına rağmen para yetiştiremediği için yılmıştı o da, hatta bana dedi, “Kapatacaktık amatör şubeleri senin yüzünden kapatamıyoruz şimdi” diye. O zaman oyunculara 2-3 ay geç maaş ödüyorduk, cepten veriyorduk.

  • Bildiğiniz üzere Fenerbahçe camiasının sevmediği figürlerin başlarında Ergin Ataman geliyor. Ergin Ataman ve Fenerbahçe arasındaki gerilimin başlangıcı ise 26 Aralık 2004’te oynanan Ülkerspor – Fenerbahçe maçında kendisiyle yaşadığınız olaya dayanıyor. O gün Abdi İpekçi’de neler yaşandı?

Aynı zamanda 2013-14 sezonunda Galatasaray ile oynanan ve rakibimizin son maçta sahaya çıkmadığı final serisinde, Ataman’ın size karşı çirkin ifadelerle yönelttiği bir suçlama olmuştu. O olay ve Ergin Ataman ile alakalı düşünceleriniz nelerdir?

Şimdi o zaman, bizim eski Fenerbahçeli basketbolcu Hakan Artış vardı, canlı şahididir. 14-15 sayı öndeydik Damir Mršić’in sayesinde. Bir tane iyi oyuncumuz var zaten, onlarda binlerce oyuncu var. Öbür çocuklar da iyi oyuncu ama Ülker’de ABD’li oyuncu sayısı fazla, bayağı kaliteli bir takım Ülker. Hasbelkader 13-15 sayı öne geçtik. Maçın bitmesine dört dakika var. Ülkerspor oradan bu maçı aldı. Tabii ki bizim çocuklar yoruldu, onlar çok oyuncu değiştirebiliyor. Bizde rotasyon dar. Zaten bizim ülkemize rotasyonu Bogdan Tanjević öğretti, adamı da hasta ettiler sonradan. Ona da ayrı parantez açalım.

Neyse, Ergin Ataman döndü, bize değil ama Turgay Demirel’e, ana avrat küfür etti. Zaten karakteri çok zayıf bir arkadaştı. Bunları okuyup bana dava açarsa memnun olurum. Ben de elime ceketi aldım, sıcak olduğu için elimde ceketle oraya doğru yürüdüm. “Ayıp!” dedim, çünkü ben daha önceden onu tanıyorum yani. Nereden tanıyorum? Ben federasyona girdiğimde milli takımın üçüncü antrenörüydü. Yani Ercüment Sunter benim oyuncumdu, onun yardımcısı Serdar’dı, bu da üçüncü antrenördü. Hatta orada da yanlışları oldu. Bunları söylemeyim, özel şeyler ama bir gün gelirse onları da anlatırım. Yani karakteri açısından değişik bir tipti. Orhan Girgin adlı bir basketbolcu ağabeyimiz vardı, bizde de oynadı. Onun eşi Ergin Ataman’ın teyzesiydi. Yani tanışıklığımız olan bir insandır dolaylı olarak.

Ben böyle yürüdüm ona doğru, bize de ana avrat küfür etti. Acayip bir küfür. Küfür edince, Abdi İpekçi’nin orada 3-4 tane merdiven vardı, merdivenden girdim, karşıladım, orada hallettim onu. Sonra çıktı televizyonlara, kıvırdı. “O ağabeyimdir, ne yaparsa haklıdır, döverse döver” dedi. Böyle bir tiptir bu. Ama bu küfürlerden dolayı değil, onun genel hatlarıyla karakterinde bir şey var. “Galatasaray başkanı olacağım” diyor ya, Galatasaray’da başarılı olduğu için Galatasaray’ı, Beşiktaş’ta başarılı olduğu için Beşiktaş’ı sever görünür. Aslında onların idarecilerine sorarsanız, onu yine de sevmeyebilirler. O kadarını söyleyeyim.

Dolayısıyla Fenerbahçe’ye ayıp şeyler yaptılar, çok şey yaptılar, binlerce… Efes Pilsen biz 2-0 öndeyken şampiyon oldu. Nasıl oldu? Doping çıktı hepsinde. Sonra inkar ettiler. Hepsinin şahidi vardı. Bu sebeplerden dolayı Fenerbahçeliler sevmiyor bunu Fenerbahçeliler hassastır bu konuda. Mesela bugün Obradović niye sevildi? Galatasaray’ın sahasında kazandığında el kol hareketi yaptı mı hiç? Onun için seviliyor. 2015-16 sezonunda Obradović’e tükürüldü, “Ayran” dediler. 2013-14’te yumruk yedik. “Yanak aldım” dedi atan herif, sonra ABD’ye kaçtı gitti.

Diğer konuyla ilgili Ergin Ataman bana canlı yayında çok ayıp bir şey daha söyledi. Adamın bir vukuatı yok, 10 tane, 100 tane var da… Tuttu, bana “Pantolonunu indirdi” dedi. Bundan şeyi mi olur? Mahkemeye verdim, yalvardılar affetmem için. Böyle bir saygısızlık olabilir mi? Ama hayat böyle.

Dediğim gibi mahkemeye verdim. Yani saygısız, terbiyesiz, sopalık… Onun için de pişman değilim yaptığıma. Bu insana ne diyebiliriz? Şimdi tekrar milli takıma antrenör yaptılar. Teknik adamlığına da yorum yapmam, iyi bir teknik adam, çalıştırıcı gibi gözüküyor ama demin söylediğim gibi doğru bir insan mı? Değil bana göre. Hem özel hayatında, hem basketbol camiasında. Gidin Avrupa’da herhangi bir kulüp başkanıyla konuşun, size anlatırlar neler yaptığını zamanında. İtalya’da neler yaptığını, şampiyon olduğu halde Siena’dan neden kovulduğunu…

  • İçinde bulunduğunuz Aziz Yıldırım yönetiminin eleştirildiği bir nokta ise, son senelerde özellikle tribün grupları ile yaşanan anlaşmazlıklar olmuştu. Siz bu durumu bir yönetici olarak, kendi açınızdan nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bizim normal olarak hiçbir seyirciyle problemimiz olmadı ama bu grupların bazıları zaten şartlanmışlardı. Bu şartlanmışlık nedeniyle bazı şeyler oldu ve burada Aziz Yıldırım’ın duruşu bellidir zaten. Üyelerde nasıl grupçuluğu bitirdiyse, bu tür şeylerde de tavizi yoktu. Yani senin eğer yerin yukarıdaysa yukarıda oturacaksın. Aşağı inmeyeceksin kardeşim. Senin yerin buradaysa burada oturacaksın. Aziz Yıldırım Türkiye’de zor olan şeyleri, seyirci ve taraftarla ilgili olan şeyleri oturttu. Bizim kimseyle problemimiz yoktu. Ama şöyle bir şey var; bizim son sene futboldaki şampiyonluğu kaybetmemizde bu grupların kasıtlı etkisi olduğuna inanıyorum artık. Bu da çok şeyi değiştirdi. Ali Koç’un, Aziz Yıldırım’dan bu kadar fazla oy almasının nedeni değil tabii bunlar. Tribün grupları konusunda büyük bir hata yaptığımızı düşünmüyorum. Bu tür şeylerde taraftar apayrıdır, taraftar grupları da önemlidir. Sonuçta onlar da Fenerbahçe’nin başarılı olması için çalışıyorlar. Burada bir şey yok.

Basketbolla ilgili en önemli sorulardan birisini neden sormadınız, merak ediyorum: Mesela biz geçen sene, seçimden evvel Ali Koç yönetimine basketbol şubesini devralma teklifi yaptık. Bunu yaparken de 20 milyon avro para bulduk yaklaşık olarak. Ali Koç’tan hiçbir şey istemedik. Obradović ile konuştuk akşam. Böyle bir teklif yaptık ama reddedildik. Bunu anlamış değilim hala. Neden? Kulübün üzerinden bir yük almış olacaktık. Nasıl ki Aziz Yıldırım’ın rakibi olan Mehmet Ali Aydınlar’a biz voleybolu teslim ettik ve Mehmet Ali Aydınlar Acıbadem ile şampiyon oldu, başarılı oldu. Kötü mü oldu? Kadın voleybol uçtu, hala devam ediyor. Çünkü bizim her şeye gücümüz yetmiyor, Fenerbahçe Spor Kulübü olarak. Bunu neden vermediklerini hala anlamış değilim. Yani “Acaba kıskançlık mı?“ diyorum. Final-Four’u hedefliyorduk. İnşallah önümüzdeki sezon Final-Four’a gideriz. Ruslar olmadığı halde Final-Four’a bile girememek insanı çok üzüyor.

Kaynak: Fanatik
  • Fenerbahçe’mizde son dört senedir Ali Koç yönetiminin basketbol şubesindeki performansı, pek çok taraftar tarafından sert bir şekilde eleştiriliyor. 3 Haziran 2018 tarihinde Avrupa ikincisi olarak bıraktığınız basketbol takımımızın bugün EuroLeague’de play-off’lara kalamaması ve rakibimiz Anadolu Efes’in üst üste iki kez EuroLeague şampiyonu olması hepimizin malumu. Özellikle Željko Obradović’in halen bir soru işareti niteliği taşıyan ayrılığı ve daha önceden kurulan organizasyonun devamlılığındaki sıkıntılar en önemli konu başlıkları. Mevcut yönetimin basketbol idareciliğini nasıl yorumluyorsunuz?

Puanlarsak eksi yani. Bir bile vermem yöneticiliğine. Şöyle diyeyim, Ozan Balaban basketbolla ilgili değildi. Fenerium ve dış ilişkiler sorumlusuydu. Sonra emek verebileceğini anladık, işinden ayrılmıştı, başta Aziz Yıldırım ve ben olmak üzere ona yardımcı olduk ve bu takımla devamlı ilgilendi. Peki kimdi bu Ozan Balaban? Zaten 1907 Derneği yönetiminden gelmiş bir insandı. Niye bu adamla devam etmediler, onu da anlamış değilim. Zaten çok seviyordu, devam ederdi.

Tabii ki Ali Koç’un yönetimine karışacak halimiz yok bizim, kimle yapıyorsa yapar ama Obradović’in özelliğini anlayamadılar. Obradović susar, susar ama bir yerde patlar. İlgilenmek lazım çünkü futbol takımıyla herkes ilgileniyor, duyuyorsunuz, “Onlar geldi, bunlar gitti…”. Basketbolun ondan farkı yok. Daha da enteresan, CSKA’nın futbol takımının bütçesi 35-40 milyon, basketbol takımının bütçesi de 35-40 milyon. Fenerbahçe, Real Madrid gibidir. Bizim basketbol bütçemiz her sene 20-25 milyon avrodur. Futbol takımının bütçesi ise bizim dönemimizde 60-70 milyon avroydu. Ama basketbolda yalnız para değil, başkan önemlidir. Yönetici önemlidir ama başkan çok önemlidir.

Mahmut Uslu, Salon Tribünü ekibinden Erdi Tiran ile.
  • Bize vakit ayırdığınız, röportajımıza katıldığınız ve Fenerbahçe’mize kattıklarınız için hem kendi adıma hem de Salon Tribünü ekibi adına size çok teşekkür ederim. Son olarak, Fenerbahçe camiasına iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?

İnşallah mutlu olurlar bu sene, çünkü Fenerbahçeliler mutsuz. Futbolda ikincilik kesmiyor çünkü. Biz iki sene üst üste ikinci olduk, kimse mutlu olmadı. İnşallah bu sene şampiyon olur Fenerbahçe. EuroLeague’de de en kötü Final-Four’a girmek lazım, hele hele Ruslar yokken. İyi bir kadro kurmak lazım, artık yöneticilerden kimleri ne yapacaklarsa mutlaka başkanın da bu işlerle ilgilenmesi lazım. İnşallah mutlu oluruz.

Yorum bırakın